MEKTUP

e1fa67_306d958fcca645bd8c1e322d8b6a55bb

Sayın Öğretmenim;

Sizinle yazışmalardan sonra beni son derece rahatsız eden bir konuya değinmek isterim. Bu güne kadar birçok okula davet edildim, 2012 yılın da ise İstanbul Mili Eğitim Müdürlüğünün konuk yazarı olarak okullara davet edildim. Buna rağmen kitaplarımın okutulmadan bir seminer verilmesi benden talep edilmedi.

Öğretmen olarak sizin derste okumanız elbette önemsiyorum. Fakat kitabımı velinin çocukları ile uyumadan önce okunmasını daha çok önemsiyorum.

Milli eğitimin Ticari olarak bakılacağından okullarda kitap satılmasının yasak olduğunu söylediniz keşke milli eğitim okullarda kitap satılmasını yasaklayana kadar bu eforunu başka konulara harcamış olsaydı.

Biz bir şeyler yazan insanlar satış ve pazarlamadan anlamayız bizler sadece yazmak ve okumaya odaklanan insanlarız, dolaysıyla benden izin alalım stant açın kitabınızı satın gibi bir yaklaşım da yazan insanları pazarlamacısatıcı konumuna düşüren bir anlayış oluyor maalesef.

Bir öğretmen olarak sizi takdir ediyor, öğrencilerinizle bir yazarı bir araya getirme isteğinizi de olumlu buluyorum. Karşılaştığınız sıkıntıları da anlayabiliyorum. Lakin sizin de benim rahatsızlığımı anlamaya çalışmanızı rica ediyorum.

Bu yazımı lütfen idarecilerinizle ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünüzle paylaşın, gerekir ise il müdürlüğüne hatta Milli eğitim bakanlığı ile paylaşın. Paylaşın ki biz çocuklar için bir şeyler yazmaya çalışan insanların rahatsızlığını anlasınlar.

Benim kitabımın etiket fiyatı 12,50 Türk lirasıdır %20 indirimle, yani 10,00 Türk Lirasına sizin okulunuza 50 adet kitap ben göndereyim.  Bu kitapların toplam fiyatı olan 500,00 Türk lirasını benim adıma Mehmetçik Vakfı İş Bankası TR950006400000142840001982 hesabına bağış olarak yatırılmasını okul olarak sağlayın. Böylece ne sizler kitap satan taciri duruma düşün nede bir yazar olarak gelişimden, çocukların kitaplarımı okuyuşundan mutluluk duyayım.

Not: Benden istediğiniz bir tek kitabı sizin adınıza kargo yaptım.

Tüm içtenliğimle öğrencilerinizin gözlerinden, siz öğretmenlerin büyük, küçük ellerinden öpüyorum.

Saygılarımla,

Fedai Çakır 

3 Aralık 2014, İstanbul

OKUR YAZAR, EĞİTİMSİZ

e1fa67_146529ff55d6455fb2e2d66b690ebd31

Bu gün 24 Kasım ve Öğretmenler günü mesajları ile dolu dolu bir gün. Binlerce atanmayan öğretmen ve keşke atanmasaydı dediğim öğretmenler de var.

Çocuk kitapları yazarı olduğum için zaman zaman okullara davet ediliyorum. Hep örgencileri hem de öğretmenleri gözlemleme imkanım oluyor.

Maalesef son yıllarda eğitim sistemi baştan aşağı değiştirildi. Son Paralel yapı da bahane edilerek direnen Cumhuriyet müdürleri ve öğretmenleri de tavsiye edildi.

Artık hiçbir okulun yönetimin de Atatürk İlkelerine sadık, Cumhuriyeti savunan ve Baş öğretmen Atatürk’ü seven idareci bulmanız hemen hemen imkansız gibi bir şey.

Elbette Öğretmen olarak Direnen hala gerçek mana da öğretmen diyebileceğimiz Öğretmenlerimiz var elbette son umudumuz olarak bunlar direnmelerine devam ediyor.

Tenzili Rütbeye uğramış da olsa direnen bu öğretmenlerden bir kaçını tanıyor ve hayranlıkla sabırlarının dirençlerinin ne zaman bitecek diye gözlemliyorum. Neden bitecek diyorum, bu öğretmenlerimiz fişlenmiş ve ağır baskı altındalar.

İlk okul seviyesine Türban olayı ineli baya olmuştu lakin sıralara kadar girmesi bu sene ile mümkün oldu. Türban ve temsil ettiği anlayış öğretmenler arasın da zaten yaygınlaşmış ve prim yapmaya başlamıştı. Kadrolara bu ve buna benzeyen anlayışa sahip öğretmenlere verilmektedir. Farkında olmasınız da eğitim alanında sivil darbe yapılmış koza halinden son nokta olan kelebek haline gelmiştir. Kısaca “Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.”

Okullar ve öğretmenler kuşatma altındadır. Okullara her yazar ve yazarın kitapları girememektedir. Okullara söyleşi için giden yazarlar artık Cumhuriyet ve Atatürk diyememektedir. Der ise de bir daha davet edilmemektedir.

Geldiğimiz nokta: Tek tip eğitim almış öğretmen profili, eğitimli değil okur yazar örgenci profili.

Latin alfabe ile yetiştirilmiş kindar nesil’in Arap alfabesini öğrenmeyerek sadece Atatürk’e Latin alfabeye geçti diye küfürleri Latin alfabesiyle yazmasını üzülerek kahrolarak izlemekteyim.

Son bir not yada tavsiye niteliğinde iki kelime söyleyeyim. Lütfen çocuklarınızı eviniz de siz eğitin okur yazarlık dışında eğitimli birer fert olması için.

 

Fedai Çakır

24 Kasım 2014, İstanbul

KENDİNİ KEŞFET

e1fa67_b0f6a19e69574f92a4ff5a9c2d01f184

Ne zordur beğenilmek milyarlarca insanın için de tercih edilen olmak.

Şehir efsanesi midir bilinmez “herkesin bir ruh eşi vardır” mısraları. Var ise hepimiz bu Ruh Eşimizi arıyoruz demek ki hayatta. Bulanlarımız var, bulduğunu sananlarımız, bulmaya çalışanlarımız.

Peki tercih edilmenin nedenleri neler…

Güzel/yakışıklı olmak…

Paralı/maddi durumu iyi olmak…

Genç/bakire olmak…

Orta yaş da/tecrübeli olmak

Ev/arsa vs sahibi olmak…

Devlet memuru/iyi firmada çalışıyor olmak…

Güvenilir/sadık olmak…

Anne/babanın onayladığı olmak…

El’e/komşulara karşı kabuk görmüş olmak…

Daha da sayabileceğim bir çok nedenler var bir kişi için tercih nedeni olabilmeye. Peki ya kendin olmak.

Kendin olmak yeterli değil mi ki tercih edilen olmak için. Çoğu zaman yeterli değil olmalı ki insanlar ikinci yüzlerini kuşanıyorlar ilişkiler de.

Peki hedefe giden yolda her şey mubah mı? Mubah olmalı ki ikinci yüz iş görür oluyor ilişkilerde

Karmaşık bir yazı oldu lakin tek bildiğim ister kadın olun ister erkek, milyarlarca insan içinden sizi tercih eden birisi olsun istiyorsunuz. Sorun tercih edenin şartlarının sizin de onu tercih etmenize engel olması.

Belki de milyonlarca yalnız insanların yalnız kalma nedeni çok fazla şartlara bakmak hayatın verdiği işaretleri yeterince doğru okuyamamaktır.

Belki de sorun kendimizde ve bakış açımız da. Ne demiş Carl Jung:

“Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır.

Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur;

İçeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.”

Kendimi keşfettiğim de çok geç kalmış insanlardan olabilirim lakin bundan sonra ki yaşamı mı, keşfimi tamamlayarak yaşayanlardan olabilirim.

Kendini Keşfet.

 

Fedai Çakır

23 Kasım 2014, İstanbul

 

 

 

 

 

HAKARET ETMEDEN BİR KERE DAHA DÜŞÜN EY CAHİL

e1fa67_874f7358625646e6b0d038eb98412de1

Siyasi konulara ve manevi değerlere dokunan yazılar yazmaya çalışınca düğüm olup kalıyorum. Nedendir çözemedim ama kelimelerim eksik mısralar tamamlanmıyor. Biraz yazmış olsam bile makale son bulmuyor. Yazıp ta tamamlayamadığım bir çok konu ve yazım var kenara atılmış.

Ölümünden 91 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk, hiç olmadığı kadar hakarete ve küfüre maruz kalışını yazayım dedim olmadı yazamadım. Yazarken yazmak istediklerimi düşündükçe öfkelendim öfkemi kontrol edemediğim için yazamadım.

Ne yaptın da bu kindar nesil sana ve silah arkadaşlarına bu kadar küfür ediyor deyip sinirimi alamadım yazmadım.

Vatan haini olduğu tescilli olan, kurtuluş savaşı vermiş millete silah çeken, mermi sıkan herkesi kahraman yapan bu kindar nesil seni ve arkadaşlarını da vatan haini ilan etti deyip öfkemden yazamadım.

Senin bu vatanı emanet ettiğin gençliğe ne oldu neden senin yaptıklarını okumaz da sadece sosyal medyada ki yalan yanlış bilgilere itibar eder diye sinirlendim yine yazamadım.

Atatürk’e ve silah arkadaşlarına küfür etmek, hakaret etmek her yerde pirim yapar iş, aş kapısı olmuş dedim yine yazamadım.

Anlayacağın Atam sen vatan haini olmuşsun.

Klişe laflar edip de kendimi kandırmayacağım, atam ölmez ışığı her yerde aydınlanır falan demiyeceğim. Atam sen ölmüşsün de ağlayan yok, cenazeni kaldıranın da yok.

Atam sen ne ettin de vatan haini oldun.

Olsun be Atam onların kahramanı olmaktan ise senin gibi vatan haini olurum.

Son olarak Bilmeyenler için ATATÜRK KİMDİR?

Prof. Dr. İlknur Güntürkün KALIPÇI nın yazısından bir bölümü sizlerle paylaşmak isterim.

ATATÜRK KİMDİR?
Yıl 1976 UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum.

Diyor ki “Bu gün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.”
öneri nedir?
Öneri ise onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı, UNESCO’nun 152 ülkenin devletleri ayni anda kutlasın önerisidir.
Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:
“Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?” şeklindeki kinayeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; “Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız”

Sonra ne mi olur?

Önerinin görülüp imzalandığı gün muhalif olan “ne yani” diyen. İşte o İsveç delegesi mikrofona gelir ve aynen şunları söyler;

“Ben ATATÜRK‘ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum” diyecektir.

UNESCO tarihinde ilk kez hemfikir olarak 152 ülke oy birliği ile şu metne imza atar;
ATATÜRK KİMDİR;

ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIS YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU

 

Fedai Çakır

10 Kasım 2014, İstanbul

MÜMİNLERİ TAŞIMALI SİSTEM

e1fa67_dd5745af8f6c4a4da1519480331d9988

İstanbul’da doğup büyümeme rağmen babamın bir ara iş için ABD’ye gitmesiyle annem bizleri toplayıp köye götürmüştü.

Dört kardeş artık köyde yaşayacaktık. Sonbahar gelip de okullar açılınca ben de artık köy okuluna kayıt olacaktım. İlk okul 2. sınıfı köy okulunda okumaya başladım.

Okulla ilgili hatırlayabildiğim bir kaç anım kalmış aklımın bir yerlerin de. Yanımda ki sınıf arkadaşımın Halil olduğu ve lakabının Patates olduğu, İki gün de bir okula giderken okul çantamın dışında bir dal odun da okula götürdüğüm ve iki sınıflı küçük okulda aynı sınıfta üst sınıflarla aynı anda ders işlediğimiz. Bir de sınıfın en tembeli olduğum.

O dönemlerle ilgili sosyal yaşam ile aklımda kalan birkaç şey de her köyde sağlık ocağı ve bir ebenin olduğu, her okulda en az iki öğretmen olduğudur. Bu okumuş insanlara köylüler adeta taparcasına saygı duyarlardı. Bu insanlar ülkenin değişik şehirlerinden köylere atanır ve kendi kültürlerini de yanlarında ülkenin her yerine taşırlardı. Bilgi ve insanlık bu insanlar ile şehir şehir dolaşırdı adeta.

Önce sağlık ocakları kapandı köylerde, sonrasında masraflı oluyor diye okullar kapandı ve örgenciler devlet tarafından ücretsiz merkezlere taşındı. Bunun adına da taşımacılık sistemi dediler. Sosyal hayat bitti ama devlet bu işten gerçekten de tasarruf etti. Üç beş örgenci için köylere öğretmen atamanın ne anlamı vardı ki.

Geçenlerde bir aya yakın köyüme gittim biraz bedenimi biraz da ruhumu dinlendirdim. Köyümüzde hasta olan bir teyzenin vefatıyla da köyümüze yeni açılan üçüncü camisinde de cenaze namazına da katıldım. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, geride kalan yakınlarını da sabırlar dilerim.

Yaklaşık 180 hane olan benim köyüm de yaz ayların da 50 hane de, kış ayların da ise 5-10 hane de yaşam vardır.

Köyün en eski camisi Gran camisidir. Sonra Aycılı mahallesi kendilerine köyün aşağısına bir cami yaptı böylece köyün iki camisi oldu. Bu sene Seydili mahallesi de bir cami yapmış ve devlete müracaat etmiş imam ataması için. İmam daha atanmamış ama atanması yakın elbette.

Peki bu camileri dolduracak mümin var mı? Yok elbette, bayram dan bayrama %40-50 doluluk oranına ulaşıyor, oda uzun bayram tatili olur ve benim gibi gurbette yaşayanlar da köye akın eder ise.

Ortalama bir imam; maaşı, sigortası ve diğer maliyetleri ile devlete maliyeti 4 bin TL buluyor olmalı. Bizim köy için bu maliyet 12 bin TL olduğunu düşünürsek oldukça yüksek bir maliyet.

Bu maliyet için bir önerim var benim. Tasarruf etme adına müminleri köylerden taşımacılık sistemini öneriyorum. Ezanlar ortak bir yerden okunmaya başlamış zaten.

Din ve şekilcilik olunca olur mu öyle şey dediğinizi duyar gibiyim. Bana göre olur da sizlere göre olmaz. Ben yine de “müminleri taşıma” sistemini öneriyorum.

Bir küçük anekdotu da sizlerle paylaşayım. Benim adımı rahmetli babaannem koymuş. Köyümüze öğretmen olarak atanan İstanbullu asker bir avukat gelmiş. Askerliğini öğretmen olarak bizim köyümüz de yapmış. Köylü o kadar çok sevmiş ki bu adamı o sıra da ben doğmuşum. Ve benim adımı işte bu asker öğretmenin adını vermişler.

Fedai Çakır

27 Ekim 2014, İstanbul