Etiket arşivi: Mustafa Kemal Atatürk

Güçlü bir Türkiye için “EVET”?

Güçlü bir Türkiye için “EVET” Sloganı her okuduğum da bir tebessüm alıyor yüzümü. AK Parti tek parti olarak seçildiği günden bu yana “Güçlü Türkiye” var mıdır bilemem ama “Güçlü bir İktidar” olduğu kesin.

AK Parti iktidar olmadan önce Denizin altından geçen Tünelimiz yoktu, 3. Köprümüz, Körfez geçişi köprümüz de yoktu, Otobanlarımız vardı ama bu kadar yoktu, Blok blok kocaman gökdelenlerimizde vardı ama bu kadar çok değildi, İstanbul’a Avrupa’nın, hatta Dünya’nın bizi kıskandıracak havaalanı inşaatını da başlamamıştık, Kanal İstanbul projesini düşünmek bile mümkün değildi. Konya, Ankara, İstanbul arasın da hızlı trende yoktu. Güçlü bir Türkiye için “EVET”? yazısına devam et

HAKARET ETMEDEN BİR KERE DAHA DÜŞÜN EY CAHİL

e1fa67_874f7358625646e6b0d038eb98412de1

Siyasi konulara ve manevi değerlere dokunan yazılar yazmaya çalışınca düğüm olup kalıyorum. Nedendir çözemedim ama kelimelerim eksik mısralar tamamlanmıyor. Biraz yazmış olsam bile makale son bulmuyor. Yazıp ta tamamlayamadığım bir çok konu ve yazım var kenara atılmış.

Ölümünden 91 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk, hiç olmadığı kadar hakarete ve küfüre maruz kalışını yazayım dedim olmadı yazamadım. Yazarken yazmak istediklerimi düşündükçe öfkelendim öfkemi kontrol edemediğim için yazamadım.

Ne yaptın da bu kindar nesil sana ve silah arkadaşlarına bu kadar küfür ediyor deyip sinirimi alamadım yazmadım.

Vatan haini olduğu tescilli olan, kurtuluş savaşı vermiş millete silah çeken, mermi sıkan herkesi kahraman yapan bu kindar nesil seni ve arkadaşlarını da vatan haini ilan etti deyip öfkemden yazamadım.

Senin bu vatanı emanet ettiğin gençliğe ne oldu neden senin yaptıklarını okumaz da sadece sosyal medyada ki yalan yanlış bilgilere itibar eder diye sinirlendim yine yazamadım.

Atatürk’e ve silah arkadaşlarına küfür etmek, hakaret etmek her yerde pirim yapar iş, aş kapısı olmuş dedim yine yazamadım.

Anlayacağın Atam sen vatan haini olmuşsun.

Klişe laflar edip de kendimi kandırmayacağım, atam ölmez ışığı her yerde aydınlanır falan demiyeceğim. Atam sen ölmüşsün de ağlayan yok, cenazeni kaldıranın da yok.

Atam sen ne ettin de vatan haini oldun.

Olsun be Atam onların kahramanı olmaktan ise senin gibi vatan haini olurum.

Son olarak Bilmeyenler için ATATÜRK KİMDİR?

Prof. Dr. İlknur Güntürkün KALIPÇI nın yazısından bir bölümü sizlerle paylaşmak isterim.

ATATÜRK KİMDİR?
Yıl 1976 UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi sizlere okumak istiyorum.

Diyor ki “Bu gün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.”
öneri nedir?
Öneri ise onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı, UNESCO’nun 152 ülkenin devletleri ayni anda kutlasın önerisidir.
Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:
“Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle kutlayacak mıyız?” şeklindeki kinayeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler; “Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde çare olarak aramalıyız”

Sonra ne mi olur?

Önerinin görülüp imzalandığı gün muhalif olan “ne yani” diyen. İşte o İsveç delegesi mikrofona gelir ve aynen şunları söyler;

“Ben ATATÜRK‘ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben atıyorum” diyecektir.

UNESCO tarihinde ilk kez hemfikir olarak 152 ülke oy birliği ile şu metne imza atar;
ATATÜRK KİMDİR;

ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIS YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU

 

Fedai Çakır

10 Kasım 2014, İstanbul

SÖZDE ARAŞTIRMACI – YAZARLAR

e1fa67_0509dac5b1b44611b4d0e1a4f43ebc0f

Tarih: geçmişteki olaylara ait bilgilerin keşfi, toplanması, bir araya getirilmesi ve sunulması bilimidir. Tarihi bilgi, geçmişteki olaylara ilişkin tüm bilgilerin, olayların vuku bulduğu dönemin şartları göz önüne alınarak, mümkün olduğunca nesnel bir şekilde sunulması ile oluşur. Tarih, yaşanan olayların bir daha yaşanabilmesi gibi bir olasılık olmadığından diğer bilimler gibi deney ve gözleme dayanamaz.

Kitap ile Tarih arasında eskiden beri gelen köklü bir bağ vardır. Tarihi bizler kitaplardan okuyarak öğreniriz. Bu öğrenme biçimi bile yalan yanlışlarla doluyken son yıllarda Tarih kulaktan aktarılan fiskos şeklinde halk içinde yayılmaktadır.

Ülkemizde sözde araştırmacı – yazar adı altında kitap yazan bazı insanlar son yıllarda hızla türemişlerdir. Ben bunlara tetikçi tarih kitapları yazan kişiler diyorum. Bunlar Tarihi kendi ideolojik düşüncelerine göre tarihi şekillendiriyorlar. Tarihi önderleri kendi ideolojilerine sokuyor ya kahramanlaştırıyorlar yada kötülüyorlar. Sözde Araştırmacı – Yazarlar bu kitaplar da da bol bol başka kendi tarzında olan yazarlardan alıntılar yaparak da okuyucuya inandırıcılık yapıyorlar.

Bu tip kitaplar ve yazanlar o kadar çoğaldı ki bunların türettiği kitapları elinize aldığınızda okumaya başladığınızda tarih ve yaşananlar dışında her şeyi bulabiliyorsunuz. Eğer hedefte karalanmak isteyen bir tarihi şahsiyet var ise her yol mubah olmuştur. Birkaç alıntı ile o kişiyi, katil, hırsız, dinsiz, vatan haini, kadın içki düşkünü v.s aklınıza gelen her kötü olabilecek yaftalamayı yapmaktadırlar.

Osmanlıcılığın bir marifet gibi gösterildiği bu günlerde bu tip sözde araştırmacı – yazarlar hızla kitaplar çıkarmakta bol bol seminerler vermektedir. Bu kişilerin tek doğruları vardır. Osmanlıyı yüceltmek ve Cumhuriyeti karalamak. Hemen burada bir not düşmekte fayda var Osmanlıyı da yazıyorsan yada Cumhuriyet tarihini de yazıyorsan bir yazar araştırı ve doğruları yorumsuz yazar kanaati okuyucuya bırakır. Okuyucu aptal değildir kendi kararlarını verebilir.

Birkaç yaşadığım örnekleri sizlere aktarmak isterim.

Eyüp Feshane şehir günlerinin kutlandığı popüler mekan oldu. Her sene yüzlerce şehir adları adında günler düzenlenmekte. Bunlardan birine bir arkadaşım için katıldı. Kahraman Maraş günleriydi. Ve Dulkadiroğlu Beyliğinin torunlarının da bulunduğu bir seminere katıldım.

Türkmen Beyliklerinden olan Dulkadiroğlu beyliği başta Elbistan olmak üzere o bölgede uzun yıllar hüküm sürmüşlerdir. Bazı kaynaklar Fatih Sultan’ın eşi Yavuz Sultan Selim’in annesinin bu beylikten geldiğini söyler bazı kaynaklarda olmadığını.

İşte sözde araştırmacı – yazarlardan olduğu anons edilen bir bayan uzun uzun Yavuz Sultan Selim’in annesini anlatıp Maraşlıların nasıl şanslı olduğunu sonrasında Padişahları öve öve konuşmasını bitirdi. Padişahlar, Osmanlı ve Padişah anaları o kadar karışık ve uzun bir konudur ki burada bir makalede anlatmak mümkün değildir.

Konuşmanın bitmesiyle Dulkadiroğlu Beyliğinin Derneği başkanı olan ve bu soyun torunlarından bir bey alkışlayarak teşekkürlerini iletti ve onurlarını anlattı.

Benim Tuhafıma giden ise sözde araştırmacı – yazar kadının saptırmalarından çok bu beyliğin torunlarının buna alkış tutmasıydı.

Dulkadiroğlu beyliği Beylik Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı Devleti‘ne bağlandı. Dulkadiroğlu Beyliği Osmanlının başına bela olan son Türk beyliğiydi. Osmanlıya yıllarca çok zayiat vermiş ve yıkılamamıştı. Yavuz Sultan Selim Dulkadiroğlu beyliğini ele geçirdiğinde Şah İsmail’in yenilgisinde olduğundan daha çok Türkmen ailelerini yok etmiş bir daha baş kaldıramasın diye soy kırım denilebilecek kadar ölümlere yol açmıştı. Yorum sizlerin.

Son zamanlarda Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığı üzerine tartışmaları izlemekteyim. Hatta döküm döküm mal varlığı listesinin yayınlandığını görmekteyim.

Genç bir Üniversite öğrencisi bir kız “Atatürk’ün o kadar malı var, nasıl edindiğini sormuyorsunuz”. Bu günkü siyasileri kast ederek “onlarda mal edinmiş çok mu?” dediğini ve ateşli şekilde savunduğunu görmeliydiniz.

Evet Mustafa Kemal Atatürk mal varlığı olan o dönemde de zengin denilebilecek bir şahıstı. Çankaya Köşkünün tüm çalışanlar dahil giderlerini de bundan dolayı kendi bütçesinden karşılar devlete ödetmezdi.

Mustafa Kemal Atatürk, halk örgensin, örnek olup gelişsin diye çeltik fabrikası kurmuştur, Modern çiftlikler kurmuştur, İş Bankası’na da ortak olması bu ülkede tek banka olan Osmanlı Bankasına (İngiliz Sermayelidir) rakip ve yerli sermayeli bir banka olsun diye ortak olmuş, kurdurtmuştur. Savaştan çıkmış, yorgun olan halka ticareti, iş yapmayı öğretecek işlere el atmıştır. Askeri dehasının yanında ekonomik deha olan Mustafa Kemal Atatürk’ün mal varlığını incelerken neticeye bakmak lazım.

Mustafa Kemal Atatürk Tüm mal varlığını hazineye bağışlamıştır. Milletten gelen millete geri dönmüştür. Yapılanlar örnek olmuş amacına ulaşmıştır.

Tarih değiştirilemez ah şu sözde araştırmacı – yazar deneler olmasa.

Fedai Çakır

02 Mart 2014, İstanbul

 

Mister Spak Kulağı ve Öğretmenim

e1fa67_267d75a82dd24fbb93d4d367534d16ab

Doğuştan sağ kulağımın üst kısmı ince ve kıkırdağı düzdür.  Yetişkinleşince bu kusurum düzelmedi ama kalınlaşan kulağım kimsenin dikkati çekmiyor haliyle.  Çocukken ise ince güçsüz bir kulaktı sağ kulağım. TRT’nin tek kanal olduğu bu dönemlerde çoluk çocuk hep beraber izlediğimiz “Uzay Yolu” dizisi vardı. İşte orada Mister Spak karakterinin kulağı benim sağ kulak gibiydi. Sevilen, güçlü bir karakter olan Mister Spak özel güçleri olan bir adamdı. Çocukça aklım bu karakter ile bağ kuruyordu ve sorunlu olan sağ kulağımla neredeyse gurur duyar hale gelmiştim.

Yine sıradan bir okul günüydü. Gazoz kapağı’nı koridorda top peşinde koşturarak tepeleyen çocukları camın kenarından izliyordum. Kapak ayağımın tam yanına gelmişti gayri ihtiyari bir tekmede ben attım. İşte olan o an oldu bütün o çocukların suçu benim başıma patladı. Neticede çok da bu konuda saf değildim bende bir tekme atmıştım o kapağa. İşte o muhteşem tekmeyi gören öğretmenim sağ kulağıma asılmıştı birden. Çektikçe çekiyor uzattıkça uzatıyor.

Sabahçı olan ben öğle olmasıyla evin yolunu tuttum.  Rahmetli annem her zaman ki gibi yemeğimi hazırlamış ve benim dönmemi bekliyor. Sofraya oturmamla annem kulağımın arkasından akan kanı görmüştü. İki ders boyunca o kan sızıntısını durdurmaya çalışmıştım. Hafiflemişti ama durmamıştı. Öğretmenin o kadar hışım ile çekmişti ki kulağım kafatasımdan birazcık ayrılmıştı.

Annem Karadeniz kadını, köy yerinde çift tabanca taşımasıyla ünlü yaman bir kadın. Ailede herkes korkar ve sayarda. Adil sevgi dolu olmasına rağmen sertliğini herkes bilir.  Elimden kaptığı gibi okulun yolunu tuttuk. Beş dakika olmadan okulda, altı dakika olmadan erkek olan öğretmenim annemin elinde yerlerde sürünüyordu.  Ben bu çocuğu ne zorlukla büyütüyorum sen nasıl kulağını koparacak kadar çekersin diye.

O gün olanların devamını bu yazıyı okuyanlar merak edecektir. Ama o gün olanların bir önemi yok aslında. Bu olay olduğu günü hiç unutmuyorum Öğretmenler günüydü.

Çok küçük yaşta yaşadığım bu olay o küçük yüreğim de iz bırakmış olsa bile ben öğretmenlerimi hep çok sevdim.  Sevmeye de devam edeceğim.

24 Kasım 2012 tarihinde elimizi başımıza koyup düşünme zamanı geldi.  Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünün üzerine bir düşünelim istiyorum. “Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.” Ne kadar başarılı oldunuz sevgili öğretmenlerimiz.

İlköğretimi bitirip lise’de öğretmen kelimesini bir kenara atıp “Hocam” kelimesini kullanmaya başladık. Bu sanki büyüdüğümüzü bize anlatan bir kelime idi. Bir dizide Afet öğretmen Hoca camide demesiyle nam salmıştı. Meğer yıllarca bu ülkede hacılar ve hocalar boş durmamış kindar nesil yetiştirmiş bile. Bu günü görmüş olsaydım asla lisede “Hocam” kelimesini kullanmazdım.

Mustafa Kemal’in öğretmenleri 24 Kasım öğretmenler gününüz kutlu olsun…

Fedai Çakır

23 Kasım 2012, İstanbul