“HEP UMUT VAR HER ŞEYİN İÇİNDE”

umut

Fikir üretmek, var olmayan bir şeyleri düşünmek, olmayacak gibi konuların olması için projeler, programlar yazmak.

Son üç yıldır yüzlerce proje yazdım, televizyon programları konsepti geliştirdim, değişik alanlarda AB projeleri geliştirip yazdım, ulusal, uluslararası projeler geliştirdim, sanattan edebiyata, bilimden sosyal projelere kadar bir çok özgün şeyler tasarladım yazdım.

Birileri hep bir şeyler istedi; televizyon programı dediler yazdım, yarışma programı olsun dediler geliştirdim, film için senaryo olsun şuraya verelim buraya verelim dediler yazdım, AB projesi dediler yaz dediler yazdım, sosyal sorumluluk projesi yapalım dediler geliştirdim yazdım, reklam olacak şu kuruma dediler oturdum reklam yazdım, internette bir proje olsun dediler, öğrendim yaptım geliştirdim bunların karşılığında hiç para talep etmeden yaz dediler yazdım…

Yüzlerce klasör halinde proje beklemekte hem de özgün yasal telifleri bana ait olacak şekilde yazdım geliştirdim hazırladım. Birde teliflerini alabilmek için paralarda harcadım.

Dedim ya son üç yıldır hiç bıkmadan usanmadan projeler yazdım insanlara, yaz dediler yazdım, olacak dediler yazdım, karşılıksız yaz dediler yazdım… Yüzlerce yazdığım projelerden hiç biri olmadı ve ben bu akşam soğukta yeni bir proje daha yazdım…

Niye mi?

Sadece tek bir nedenden dolayı… Asla vazgeçmemem ve hep bir umut….

Edip Cansever’in dediği gibi işte;

Sıkıntı var, boğuntu var, tedirginlik var, çirkinlik, yalan,
her şey var
ama hep umut var her şeyin içinde.

 

Fedai Çakır

24 Ocak 2016, İstanbul

ÖNER CİRAVOĞLU İLE TAVLA OYNAYIP KEDİ SEVDİK

LODOS BURSA DERGİSİNDE YAYINLANAN YAZIM

1
Öner Ciravoğlu, Beşiktaş’ta kedi severken. Kedi tavla oynamayın beni sevin diyince oyuna ara verdik.

Öner Ciravoğlu; Remzi Kitap evi genel koordinatörü, yazar, şair ve edebiyat aşığı bir insan.

Beşiktaş da bir cafede oturup tavla oynayıp, kedi sevdik ve Lodos Dergi olarak kendisine edebiyattan, yayıncılıktan ve daha bir çok konudan sorular yönelttik.

Röportaj: Fedai Çakır

  • Siz sadece yayın koordinatörü değil şair ve yazar tarafı ağır basan bir insansınız. Yazdığınız kitaplardan ve mutfağınızda olan yazdığınız eserlerden biraz okuyucularımıza söz eder misiniz? Neleri okuyabileceğiz ilerleyen zamanlar da sizin kaleminizden?

-Yaptığımız iş epey zamanımı alıyor kuşkusuz. Bazen yayınevine gelen dosyalar da göz atmak gerekiyor. Kabul edilen dosyalar üstünde de çalışıyoruz. Editöre notlar hazırlıyoruz. Çoğu kez kitabın adı üstünde tartışıyoruz. Teknik sorunlara (bölümler, resimler vs.) çözüm buluyoruz. Bunlar mesaimin tümünü alıyor. Dayamayıp bir de esere son okuma yapmak gerektiği zaman bırakın özle çalışmaları gazete bile okuyamıyorum.

  • Yazma konusunda yeni yazmaya başlayan ya da yazan kişilere yazma ile ilgili önerileriniz var mı?

Bunu yazar atölyeleri çok güzel yapıyor. Örneğin Cem Akaş ve Semih Gümüş yararlı bir çalışma içindeler. Bugünlerde Bilgi Üniversitesi’nde de başlamış sanırım. Unutmadan söylemek isterim. Irmak Zileli de okuma atölyesi yapıyor. İlk tanışma toplantısında çok olumlu izlenimler edindim.

  • Kitabını yazıp bitirmiş yazar adaylarına, yayın evlerine müracaat etme şekilleri, hangi yollarla başvurmaları halinde kitaplarının basılma şansı yakabileceklerini? Ya da yeni yazarlar kitaplarını bastırma şansları var mı?

Öncelikle yazdıkları metni iyi değerlendirmeliler. Bu eseri hangi yayınevine göndermek gerek diye düşünüp araştırma yapmalılar. Örneğin hiç şiir kitabı olmayan bir yayınevine göndermek yersiz olur. Hep çeviri esre yayınlayan yayınevine göndermek doğru olmaz. Ayrıca kısa bir biyografi ile kitabın ana fikrini de yayıncıya iletmekte yarar var. Bir de herkes kendi yazdığı eseri bulunmaz Hint kumaşı sayar. Tamam yazar esrine kıskançlıkla sahip çıkmalı ama acaba bu tür kitaplardan başka var mı? Yoksa benim yazdıklarım bir taklitten öteye gitmiyor mu? Yazım kurallarına uyabilmiş miyim? Bunları da düşünmeli. Çoğu yazar kendi yaşamından esinlenince herkesin ilgileneceğini sanır. Hiç de öyle değil…

  • Kitap okuyan sayısının azlığından şikayet edilen bir ülkede her yıl binlerce kitap basılması konusunu nereye bağlıyorsunuz. Yayınevleri gerçekten zor şartlarda mı mücadele ediyor?

Evet, çok kitap basılıyor. Yayıncılık bir anlamda biraz uzmanlaştı. Bir de butik yayıncılar da çoğaldı. Örneğin yalnız teknik ve kişisel gelişim kitapları çıkaran yayınevleri var. Yalnız bestseller aşk romanları çıkaranlar var. Yalnızca edebiyat kitaplarına yer verenler de var. Örneğin İnkılap Kitabevi her alanda kitap yapar. Can yayınları, Yapı Kredi edebiyat ağırlıklıdır. Bu listeyi uzatmak mümkün,,. Bir de yalnız polisiye çıkaran, yalnız müzik kitapları, sinema kitapları yapanlar da var. Şartlar elbette çok zor. Eskiden cep harçlığı ile yayıncılık yapılabiliyordu. Şimdi bunlar 3-4 kitaptan sonra piyasadan siliniyor. Şimdi biraz sermaye gerekiyor. Telif hakkı ve reklam giderleri çok önemli. Yoksa kitabınız satılmaz.

  • Türk yazarların eserleri çeviriler karşısında yeterli raflarda yer bulabiliyor mu?

Tanınmış yazarsa hemen raflara çıkar. Pek tanınmamışsa yayınevinin hatırına çıkar veya iyi reklam verilmişse… Çeviri veya yerli diye bir ayrım olmaz sanırım. Yabancı yazar tanınmışsa listede otomatik olarak yükselir.

içerik
Öner Ciravoğlu ve Fedai Çakır.
  • Yazar, yayıncı arasında vefa var mıdır? Ya da olmalı mıdır

Elbette olmalıdır. Şimdi bazı yazarlar futbolcu gibi transfer piyasası oluşturdu. Bazı yayınevleri de satış kaygısıyla bu topa giriyor. Kimsenin tavuğuna kışt denmeyecek bir ortam olsa daha iyi bence. Ama kazanma hırsı vs. Daha fazla konuşmayayım artık…

  • Yayıncılık dendiğinde ne gibi zorlukları var bu alanın?

Bir kez yayıncı maliyet hesapları yapıp kitaba bir fiyat koyuyor. Tıpkı ekmek, kibrit fiyatı gibi… O fiyatla oynamak mümkün değil. Buradan dağıtımcıya epey bir pay veriyor. Neredeyse yarısına yakın. Kalanın yarısından çoğu da üretim giderleri ve telif… Eğer kitap tükenmediyse vay yayıncının haline… Zararda demektir. 20 liralık bir kitapta kitabın tümü satılsa yayıncını kazanacağı kitap başına en çok 2 TL dir. Gel de geçin bakalım. O nedenle yayıncı kitap çeşidini artırmaya çalışır ki, daha çok kitap piyasada dönsün ve 2 TL’ler çoğalsın, bir yekun tutsun.

  • Okuyucularımıza önerebileceğiniz ilk on kitap hangi kitaplar olurdu? Doğrusu bana deseniz ki Isısız Ada’ya düştün, yanına 10 kitap al bakalım. O zaman sayarım. Ama sizin okuyucularınıza ne önerebilirim? Ancak başlangıç kitapları… Saymaya çalışayım: Don Kişot (Cervantes), Robinson Crusoe (de Foe), Pick Wick’in Serüvenleri (Dickens), Anna Karenina (Tolstoy), Suç ve Ceza (Dostoyevski), Madame Bovary (Flaubert), Tutunamayanlar (Oğuz Atay), Kiralık Konak Y. K. Karaosmanoğlu), Çalıkuşu (R. N. Güntekin), Nazım Hikmet’in şiirleri… Böyle giderse 100 eser saymam gerekecek. Son bir not: şiirden vazgeçmeyelim. Şiir umuttur, yaşama sevincidir. Ama ülkemizde herkes şair ve şiir kitabı hiç satılmıyor.
  • Çok teşekkür ederiz.

 

ÖNER CİRAVOĞLU; Şair ve yazar (Trabzon, 13 Şubat 1948). Trabzon Lisesi’ni bitirdikten sonra öğrenimini AÜ Hukuk Fakültesi’nde (1966), Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeoloji Bölümü’nde (1971) ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde sürdürdü. YAZKO (1979) ve Cumhuriyet Kitap Kulübü’nde (1983) yöneticilik; Alfa, Literatür, Şimşek Yayınevleri ile Remzi Kitabevi’nde editörlük yaptı. TYS’nin Güzel Yazılar dergisini çıkardı (2003-5), bir dönem TYS 2. Başkanı oldu. Edebiyata dergilerde şiir yayınlamanın yanı sıra kitap tanıtım yazılarıyla başladı. Kitabevi kurdu ve yönetti. İlk dönem şiirleri Kalepark (1995) adıyla çıktı. Derleme çalışmaları ve okullar için yardımcı kitaplar da hazırladı. Remzi Kitabevi yayın koordinatörü olarak çalışıyor. İlk şiiri 1965’te Trabzon’daki Son Haber gazetesinde, ilk yazıları Savaş (Trabzon) ile Hasan Hüseyin’in yönetiminde Forum (Ankara), Tekin Sönmez yönetimindeki Yansıma dergilerinde yayımlandı. Daha sonra Edebiyat Cephesi, Yeditepe, Saçak, Yazko Edebiyat, Çerçeve, Varlık, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Adam Sanat, Gösteri dergileriyle Cumhuriyet gazetesinde göründü. Köşe yazarlığına günlük Kuzey Ekspres’le (Trabzon) başladı, aylık Remzi Kitap Gazetesi’nde sürdürüyor. Eserleri: Deneme: Sevgi Yazıları (1986, Öner Kemal imzasıyla), Okuma Gözlüğü (2010 – Kavis Kitap). Şiir: Kalepark (1995), Bitmeyen Yüzyıl (2009 – Kavis Kitap). Araştırma: Çocuk Edebiyatı (1997), Büyük Yolların Haydutu/Attila İlhan’ın Fotoğraflarla Yaşamöyküsü (1997). Derleme: Tüm Belirli Günler, Haftalar (1987), Atatürk ve Kurtuluş Günleri Şiirleri Antolojisi (İ. Gündağ Kayaoğlu ile), Bir Tutkudur Trabzon (İ. Gündağ Kayaoğlu ve C. Akalın ile 1997). Uyarlama: Samed Behrengi’den 10 Kitaplık Çocuk Dizisi (2000).

lodos kapak

YAZ TATİLİNİZ İÇİN BİR KAÇ ÖNERİ

Alanya plajlarını, muhteşem görüntüleri eşliğinde Fedai Çakır yazdı.
Alanya plajlarını, muhteşem görüntüleri eşliğinde Fedai Çakır yazdı.

(LODOS BURSA DERGİSİNDE YAYINLANAN YAZIM)

Güneşi ve sıcağı pek göremediğiniz bir Avrupa şehrin de yaşıyor iseniz size elbette Güney’de bir yerlere gitmeniz önerilecektir. Elbette bizde öyle yapacağız. Bol bol güneşin tadını çıkarıp kemikleriniz ısınsın istiyoruz. Aile yada arkadaş grubu ile gidilebilecek en güzel yerlerden biri Antalya’nın Alanya ilçesidir. Neden Alanya?

Birincisi birine yakın bir çok güzel plajları vardır, tatilinizi değişik plajlarda yüzerek ve güneşlenerek geçirebilirsiniz. İkincisi yaz ayları boyunca nüfusu bir çok Avrupa şehrinden fazla olan bu ilçe de gece hayatı da oldukça hareketlidir 24 saat aktif bir yerdir. Üçüncüsü de denizden gece hayatından sıkıldıysanız hemen Alanya’nın sırtını dayadığı yaylalara kaçabilir biraz dağ havası alabilir, tatlı sularıyla dolu kanyonlarda, derelerde küçük göllere dalıp yüzebilirsiniz. Dördüncüsü ise lezzet anlamında her türlü lezzeti sunan yemek yiyebileceğiniz alanlar mevcuttur. Tabi son olarak da ekleyelim yerleşik nüfusun Alman ve İngiliz ağırlıklı olan bu Türkiye’nin ilçesinde aşk hayatı da oldukça renklidir.

Kısaca Aile için de tek başına tatil yapacaklar için de yada arkadaş grubunuzla tatilde bol bol eğlenebileceğiniz en ideal tatil mekanıdır.

Alanya büyük bir şehir konumda görünen ulaşımı rahat fiyatlarında uçuk olmadığı daha doğrusu her türlü bütçeye uygun tatil yapma fırsatı olan bir yerdir.

Her şey dahil otellerden ziyade sabah kahvaltısı veren bir oteli, pansiyonu yada ev kiralamaya gidebilirsiniz. Her şey dahilde bir alana kapanıp tatilinizi yapacaksınız bu yazının size hiçbir faydası olmayacaktır.

Otele parasına her öğle saatinde yada akşam yemeğinde değişik mekanlarda değişik yemekler yeme imkanınız olacaktır. Balık çeşitleri mevsimin her zamanında bol bulunmaktadır. Kendi yemeklerinizi yapacaksanız köy pazarları şehrin her alanında devamlı kurulmakta ve sebze meyvenin en ucuzu olduğu taze alabileceğiniz pazarlardır buralar.

Şehrin için de bulunan hemen sahilden denize girebilirsiniz, Bütün sahil şeridi bol kumlu ve denize girmeye müsaittir. Avrupa Topluluğu, kendi ülkelerinde yüzme amacı ile kullanılacak göl ve deniz suları için gerekli su kalitelerini belirleyen mikrobiyolojik parametreleri, yol gösterici ve uyulması zorunlu hükümler olarak ortaya koymuştur. Bu çalışmalar Mavi Bayrak Kampanyası adı altında birleştirilmiştir.

Geniş kumsallardan oluşan ve Mavi Bayraklı olan Alanya Plajları, kent merkezinin yarımadaya göre batı ve doğusundadır. Alanya’da deniz suyunun rengi kıyıda maviden turkuvaza dönüşür. Durgun havalarda dipteki balıkları, çıplak gözle görebilirsiniz. Batıda Damlataş ve Kleopatra, doğuda Keykubat ve Portakal plajları vardır.

Kent dışında ise Ulaş, Konaklı, Fuğla, İncekum, Mahmutlar gibi plajları bulunur. Alanya kumsalları kilometrelerce uzayıp gider. Alanya plajlarına giriş ve duş ücretsizdir. Plaj şemsiyeleri ve şezlongları ise ücrete tabidir; bu hizmetleri almadan da havlunuzu alıp kumsala serebilirsiniz.

Alanya’nın Mavi Bayrak almış plajlarından bir kaçı aşağıdadır.

Kleopatra Plajı

Kleopatra plajı Alanya’nın tarihi Yarım adasının Batısından Damlataş plajı’nın bitimi ile hemen başlar ve 2 kilometrelik bir uzunluğuna sahiptir. Kleopatra plajı adını M.Ö.69 -M.Ö.30 yılları arasında yaşamış Antik Mısır’ın son Helenistik kraliçesi Kleopatra’dan almıştır.

Efsaneye göre Roma generali Antony , Alanya ve çevresini Mısır kraliçesi Kleopatra’ya hediye ettiğinde , Kleopatra her gün kale yamacında banyo yapmak için Kleopatra plajına inermiş. Aslında , Kleopatra’nın yüzmek istediğinde kullandığı ve kaleden direk olarak plaja giden bir tüneli varmış. Mısır Kraliçesi Kleopatra Akdenizde çıktığı her sefer sırasında Alanya’ya uğramış ve bu plajda denize girermiş.

Kleopatra plajı; denizinin ve sahilinin altın renkli kumu olması, geniş bir sahil alanından oluşması ve berrak denizi 8-10 metreye kadar sığ olması başlıca özelliklerindendir.  Mavi bayraklıdır. Bu kapsamda mavi bayrağın anlamının da kısaca açıklamak gerekirse Avrupa Topluluğu, kendi ülkelerinde yüzme amacı ile kullanılacak göl ve deniz suları için gerekli su kalitelerini belirleyen mikrobiyolojik parametreleri, yol gösterici ve uyulması zorunlu hükümler olarak ortaya koymuştur. Bu çalışmalar 1987 yılında Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEEE) tarafından yürütülen Mavi Bayrak Kampanyası adı altında birleştirilmiş önce 11 AT ülkesi daha sonra 22 ülkede başarı ile uygulanmıştır. 2001 yılında ise Avrupa’nın dışında yer alan ülkelerden gelen talepler doğrultusunda kampanyanın kapsamı genişletilmiş olup Avrupa Çevre Eğitim Vakfı’nın adı Çevre Eğitim Vakfı olarak değiştirilmiştir.  Alanya Kleopatra plajı işte bu kriterlerin hepsini yerine getirmiş ve Mavi bayrak sahibi olarak Dünyaca önlü olmuştur. Denizine deniz gözlüğü ile bakıldığında zeminin kumu güneş ışıltıları ve balıklar çok net görülür. Sahili ise temiz ve ince kumu ile insanı büyüler. Bunun içindir ki her yıl milyonlarca yerli ve yapancı turist Alanya’nın dünyaca ünlü Kleopatra plajına akın ediyor. Plaj halka ve turiste açıktır, giriş ücretsizdir. Fakat şezlong, plaj şemsiye gibi hizmetler ücretlidir. Her  50 metrede bir var olan sahil büfelerinde fastfood tarzı her türlü yiyecek ve içecek ihtiyacınızı karşılaya bilirsiniz. Bunun yanında kıyı boyunca tekneden paraşüt, jet ski, deniz bisikleti gibi aktivitelerden de yararlana bilirsiniz.Eğlence amaçlı yapılan bu su sporları yüzme alanının dışındır. Yazın bu plajda havlu serecek boş yer bulamazken kışın bile Türkiye’nin ve dünyanın değişik yerlerinden gelen insanlar denize giriyorlar. Bütün gün denize girip yorulduktan sonra en iyi dinlenme yöntemi de Kleopatra plajından Güneşin o muhteşem batışını izlemektir. Bunun içindir ki ; Güneşin batışı saatlerinde Kleopatra plajında yüzlerce insanla karşılaşabilirsiniz.

Damlataş Plajı

Tarihi yarımadanın batısında, Damlataş Mağarası’nın önündeki kıyıdadır. Mavi Bayraklıdır. Deniz ve plaj kumdur. Kumsal sırtını yarımadanın eteklerine dayamıştır. Plajın yarımadaya doğru uzanan ve iri taşlardan oluşan küçük koyu Kleopatra adıyla anılır. Efsaneye göre Mısır Kraliçesi Kleopatra Akdeniz’de çıktığı bir sefer sırasında Alanya’ya uğramış ve bu koyda denize girmiştir. Kleopatra Koyu’nun özelliği suyunun berraklığıdır. Uzun bir yüzme parkuru arayanlar kıyı boyunca yarımadanın altındaki Fosforlu Mağara’ya gidilebilir. Deniz gözlüğü ile yüzüldüğünde balıkları ve deniz dibinin doğal güzelliklerini seyretmek söz konusudur. Plaja giriş ücretsiz, hizmetler ücretlidir.

Keykubat Plajı

Yarımadanın doğusunda, belediye binasının önünden başlayarak yaklaşık 3 kilometre uzunluğundadır. Mavi Bayraklıdır. Deniz ve plaj kumdur, bazı kesimlerinde kum kayası vardır. Kıyı boyunca uzanan parkların ve turistik tesislerin yeşil alanlarından dolayı Bengonvil Plajı adıyla da bilinir. Kleopatra Plajı gibi Alanya’nın en gözde plajdır. Kıyıda her türlü su sporlarının yapılabildiği işletmeler vardır. Giriş ücretsiz; plaj hizmetleri ise ücretlidir. Şezlong, plaj şemsiyesi gibi hizmetler yaklaşık 50 metrede bir kurulu bulunan büfelerden alınabilir. Turistik tesislerin restoran ve kafeteryaları da dışarıdan gelen konuklara açıktır. Bazı otellerin iskelelerinden tekne gezisine çıkılabilir.

İncekum Plajı

Alanya’nın yaklaşık 25 km batısında; çamlık, doğal, ince kumlardan oluşan güzel bir plajdır. Burada “Orman İdaresi Tesisleri” de bulunmaktadır. Yaz aylarında kurum personeli buradan yararlanabilmektedir. Ayrıca halkın çadır kampı yapabileceği alan da mevcuttur.

Yaklaşık bir kilometre uzunluğundadır ve ince kum tanecikleriyle ünlüdür. Deniz yaklaşık beş metreden sonra yavaş yavaş derinleşmeye başlar. Plajda şemsiye ve şezlong hizmeti verilir.

Portakal Plajı

Kent merkezinin doğu kıyısında yaklaşık 1 kilometre uzunluğundadır. Mavi Bayraklıdır. Keykubat Plajı’nın devamı olarak Oba Çayı’nın denize döküldüğü yerden başlar, Dim Çayı’nın denize döküldüğü yerde biter. Arkada Toroslar’ın görkemli yamaçları yükselir. Zaman zaman 100 metreyi bulan geniş kumsalları vardır. Denizi kum ve bazı yerlerde kum kayasıdır. Giriş ücretsizdir. Büfelerin plaj hizmetlerinden ve turistik otellerin plaj kafeteryalarından yararlanmak olasıdır. Çeşitli su sporları yapılır. Turistik tesislerde rüzgar sörfü için eğitmenler vardır. Çayların denize döküldüğü kesimlerde serin tatlı suya girilir.

Fuğla Plajı

Alanya’nın 20 kilometre batısında geniş bir koyun içindedir. Günü birlik geziye çıkan teknelerin bir kısmı Fuğla koyunda öğle yemeği ve denize girme molası verir. Deniz ve plaj kumsal, burun kısımlarında kum kayası ve kayalıktır. Turistik otellerin önündeki kumsalda ayrıca balık ve kebaplarıyla ünlü kır lokantaları bulunur. Kıyıda su sporları için işletmeler vardır.

Mahmutlar Plajı

Alanya’nın yaklaşık 20 kilometre doğusundadır. Deniz ve plaj kumsal, yer yer kum kayasıdır. Beş kilometreyi bulan kıyının bir kısmı doğal plajdır. Büfelerin bulunduğu kısımlarda şezlong ve şemsiye hizmeti verilir, turistik otellerin de kıyıda restoran ve kafeteryaları bulunur. Plaja giriş ücretsizdir. Mahmutlar kıyısı Alanya-Gazipaşa karayolu üzerindedir ve gün boyu düzenli ulaşım vardır.

Plajları, Kanyonları ve yaylara çıkmak için araç ile gelmemiş iseniz 80 -120 TL arasında arça kiralamanız tatilinizin renkli geçmesi için önemli olabilir ancak bütçeniz yok ise toplu ulaşım imkanı başta plajlar olmak üzere mevcuttur.

Alanya, Antalya’nın tatil için en çok tercih edilen tatil bölgelerinin başında geliyor. Yalnızca doğal güzellikleri ile değil, tarihi yapıları ile de göz dolduran Alanya’da gezilecek pek çok yer var. Bunlardan bazıları;

Alanya Kalesi: Alanya’nın simgesi haline gelmiş olan Alanya Kalesi, merkezde yer alıyor. Yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olan kaleyi gezmeden Alanya’dan dönmeyin.

Alara Kalesi: Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Alara Kalesi, Alanya-Antalya yolu üzerinde yer alıyor.

Sinek Kalesi: Eliseki Köyü’nde bulunan bu tarihi yapı muhteşem bir manzaraya sahip. Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği Sinek Kalesi’ni siz de mutlaka gezin.

Kızıl Kule: Alanya’nın merkezinde bulunan Kızıl Kule, bölgenin en görkemli yapılarında biri. 1200’lü yıllardan günümüze kalan kule 33 metre yüksekliğe sahip ve günümüzde Alanya’nın simgelerinden biri olmuş durumda.

Alanya Müzesi: Yunanlılar, Romalılar, Lidyalılar ve Bizanslılar başta olmak üzere birçok medeniyetten kalan tarihi eserler sergilendiği Alanya Müzesi dünyaca ünlü Herakles Heykeli’ne de ev sahipliği yapıyor. Müze arkeoloji ve etnoloji olmak üzere 2 bölümden oluşuyor.

Antik Kentler: Binlerce yıllık bir tarihin üzerinde yükselen Alanya’da pek çok antik kent bulunuyor. Bunlardan en önemlileri İotape, Selinus Antik Kenti, Syedra Antik Kenti ve Hamaksia Antik Kenti. Bu antik kentleri gezebilir ve Alanya’nın tarihinde yolculuğa çıkabilirsiniz.

Sapadere Kanyonu: Alanya doğal güzellikleri ile de görülmesi gereken pek çok yere sahip. Sapadere Kanyonu da bu güzelliklerden biri. Sapadere Köyü’nde bulunan kanyon 750 m uzunluğa ve yer yer 400 m derinliğe sahip. Sapadere Kanyonu, Alanya Merkez’e 40 km uzaklıkta yer alıyor.

Yaylalar: Eğer Alanya’nın yakıcı sıcağından biraz uzaklaşmak ve yemyeşil bir doğaya karışmak isterseniz Alanya yaylarını gezebilirsiniz. Dereköy Yaylası, Gökbel Yaylası ve Gevedet Yaylası Alanya’nın en ünlü yaylaları.

Mağaralar:

Alanya, dünyaca ünlü mağaralara da ev sahipliği yapıyor.

Türkiye’nin aydınlatılarak görsel olarak ilk turizme açılan mağarası Damlataş’ın, iki küçük salonundan üst salon sarkıt ve dikitlerle süslüdür. Alanya’da şehir içinde deniz kıyısında (100m) olması bakımından Türkiye’nin en fazla gezilen mağarasıdır.
Kadı ini Mağarası dünyada insanoğluna mesken olmuş ilk mağaralardandır, Bu mağara Oba Kasabasıyla Bademağacı Köylerinin sınır teşkil ettiği yerde Çatak mevkiindedir. Gidince buz gibi akan Oba Çayı üzerine kurulmuş piknik yerinde nefis alabalıkları, şiş kebapları afiyetle yiyebilirsiniz. Bulunduğunuz piknik yerinde otururken size uzaklığı 100/150 m. kadar olan meşhur mağaranın giriş kapısını görürsünüz. Bu antik mağaraya tırmanmak biraz zor ama bu zorluğa katlanarak çıkmanızı tavsiye ederim. İnsanoğluna beşik olmuş bu mağarayı gezmenizde yarar vardır.

Diğer görebileceğiniz mağaralar ise; Dim Mağarası, Çimeniçi Mağarası ve Aşıklar Mağarası Alanya’da gezmenizi önerdiğimiz doğa harikası yerlerdendir.

İyi tatiller.

Feda Çakır,

Nisan, 2015 – İstanbul

Bu yazı Lodos dergisi 16. sayıda yer almıştır.
Bu yazı Lodos dergisi 16. sayıda yer almıştır.

50 TL’YE FAL BAKTIRIP 20 TL’YE KİTAP’I PAHALI BULANLARIN ÜLKESİ

Ucuz Kitap Al internet üzerinden kitap satış portalının kurucusu Ömer Doğan
Ucuz Kitap Al internet üzerinden kitap satış portalının kurucusu Ömer Doğan

Ülkemiz 50 TL’ye Fal baktırıp 20 TL’ye Kitap’ı pahalı bulanların ülkesi. Bu haberden sonra hala kitabı pahalı bulabilecekler mi?

Son yıllarda kitap satışları internet üzerinden satışı ivme kazandı. Bu satışları yapan firmaların ciroları milyon dolarları geçer oldu. Ana ham maddelerini sağlayan bir çok yayın evlerinden daha büyük kurumlar haline geldiler. Bu kurumların içerisinde biri var ki diğerlerinde fiyat aralığı ve stoklarında bulundurduğu kitaplar ile far kını belli ediyor.

www.ucuzkitapal.com sitesi kendi stoklarından evet yanlış okumadınız kendi stoklarından binlerce çeşit kitabı okuyucuya 2 TL veya 5 TL gibi kitapları temin ediyor.

Gittim depolarını gezdim gördüm. Bir çok büyük yayın evinin ve bir çok bilindik yazarın kitaplarını bulmak mümkün. Klasik yazarlar dan, Dostoyevski, Jack Londan’dan çağdaş yazarlar Adalet Ağaoglu, Adnan Binyazar’a kadar bir çok yazarın kitaplarına ulaşılabilmektedir.

Hemen belirteyim kitaplar sahaf kitabı yani ikinci el değiller. Yayın evlerinin depo boşaltma operasyonundan toplu satın alınmış kitaplar. Ben kendi kitaplığıma yüzlerce satın aldım.

Bu sitenin kurulması da hayli ilginç bir hikayeye dayanıyor. Tam bir çalışkan Anadolu insanı olan kurucusu ve işletmecisi olan Ömer Doğan’a sizler için sordum.

  • Kısaca Internet de satış yapma fikri nasıl doğdu, kaç yıldır bu iştesiniz?

1999 yılında 2.ci el ders kitapları ile kitap satıcılığına başladım aynı zamanda yeni kitaplarda satıyorduk ağırlıklı 2.ci el ders kitapları öss hazırlık ve okunmuş roman ve kültür kıtaları alım satımı ve okullara yönelik yardımcı kitaplar satmakla başladık çok da işimiz vardı 2005 yılında ders kitapları devlet tarafından dağıtılınca pazarımızın büyük bölümünü kaybettik canımız çok sıkılmıştı iş yerini kapatmakla yüz yüze gelmiştik zira zarar açık gözükmekteydi kendi yağımızda kavrulmakla da yetinmek de yetmiyordu. İş yerine gelen öğretmen arkadaşlar ile şöyle bir diyalog geçti aramızda

“Ömer bey biz senden çok memnunuz çok uygun şartlarda bize kitap sağladığınız gibi sizin gibi iyi niyetli birinin de iş yerinin kapanmasını istemiyoruz zira bir çok işyeri kısa zamanda kapandı ve sektörde çalışan bir çok kişide işsiz kaldı. Bir çok kitapçı ise okul çalışmasına başladı arkadaşlar sizde gelin okulda satın sizden kitap alalım” dediler.

Bende şöyle bir açıklama yaptım hocam buraya gelince en samimi ve içten duygularımla size hizmet gayretindeyim zararına versem dahi kar gibi görmekteyim zira ben okula gidince bu samimiyeti muhafaza edemeyeceğim gibi kendimi bu samimiyeti suiistimal etmiş olarak addedeceğim.

Aynı zamanda hiç bir zaman daha çok kar edeceğim ve elimde kalmış şeklinde addedilen kitaplara nazarı dikkat çekerek doğallığımı muhafaza edemeyeceğimi belirttim o zaman aklıma şöyle bir fikir geldi bir yandan da ben hem kızıyor hem de bir çare ve çıkış yolu arıyordum birden dedim ki hocam site açayım siz oradan tüm ürünlere bakın beğenin hangi kitabı isterseniz ben size motosikletimle getirip teslim edeyim. Bu heyecanla başladık site açmaya hatta 1000 adet reklam için duvar saati yaptım kendi ellerimle siteden alışveriş yapmak değil üye olan kişilere dağıttım duvar setlerini.

Ancak aradan 1 sene geçti ki siteye siparişler tek tek düşmeye başladı 2. ci yıl ise bu sayı günde 10 lara vardı derken 2008 e kadar Gaziantep’ten tüm Türkiye’ye kitap satmaya başlamıştım hem de konusunda tek sadece okullara yönelik okuma kitapları ve ders ve yardımcı kitaplar satmaya başlamıştık. Hazırlık kitapları kültür kitaplarından çok daha ilgi alaka takip isteyen ve stok sorunu olan kitaplardı o zaman hiçbir Internet sitesi tarafından mantıklı bir satış gözükmemekteydi sektörde bir ilki açmıştık kpss kitapları dahi pek bilinmiyordu.

  • Siz yeni çıkmış kitapların satışını da yapıyorsunuz lakin iddialı olduğunuz konu pahalı etiketli olan kitapları 2 tl 5 tl gibi fiyatlara satmanız. Stoklarınızda bu fiyata sattığınız kaç bin kitap bulunmaktadır?

Her zaman alternatif bir kitap satıcısı olmak dı hedefimiz iş herkesin yaptığı değil yapamadığını yapmak zira yıllardır 2.ci el kitabı dahi biz bu kadar ucuza satamıyorduk şimdi müşterilerimizden elde ettiğimiz gücü yine bize destek veren ve bizi kollayan müşterilerimize de biz kollayarak ahde vefa duygusu ile onlara bu borcumuzu iade ediyoruz. Diğerindeki kitabı herkes satar önemli olan daha fazla değeri varken bu kadar ucuza vermek bu şekilde bizde sürüm yapıyoruz ortalama 2 tl lik müşteri siparişlerimiz 100 tl buda yaklaşık 50 kitap eder. şu an 1-2-3-4-5- tl lik kitaplar 5000 çeşide dayandı yer yer bazı adetlerin sayısı 10,000 adetti bulmak da ortalama olarak stoklarımızı 100 kitap dengesinde tutmak istiyoruz ancak bazı yayınevleri tamamını alırsak uyguna veriyor zira değeri düşüce ellerindekini daha yukarı satamayacakları için bizde almak mecburiyetinde kalıyoruz ancak müşterilerimizin menfaati bu noktada olduğu için zor da gelmiyor bize.

  • Ucuza sattığınız bu kitaplar insanın kafasında şöyle bir fikir oluşturuyor. Kitaplar edebi kitaplar değil ucuz kalitesiz kitaplar gibi. Gerçekten kitapların kalitededir nasıldır ve hangi yayın evlerinin böyle bu fiyata kitaplarını satıyorsunuz?

Türkiye’de bir çok yayın evi var bu yayınevleri bazı zincir mağaza ağı ve dağıtıcı kanalları ile kitapları piyasaya sürmekte bu da her zaman satılanı ön plana çıkarmakta hareketi az olanı ise ötelemekte böylelikle depolarda hiç pazar ile tanışamayan kitaplar basılmakta hiç bir şuur sahibi kendini zarara sokmak adına kitap basmamakta her kitap yazarı ve yayınevi tarafından sattığımız fiyatlarında üzerinde değere imal edilmekte ancak stok daha çok yayınevlerinin taşıyamayacağı konuma geldiğinde ve fiziki olarak depoyu kapladıklarında boşalması ve yeni kan olarak hazırlanacak kitaplara sermaye olması gerekmekte yayınevi yılda bir kaç kitabı sattığı zaman hesap yapmakta ve bu şekilde 50 yılda bitmeyeceği kitapları ön görmekte bunu depoda tutmanın bir manası olmakta orta ölçekli bir çok yayınevi zor şartlar mali olumsuzluklarda dönebilmekte bizde bu kitapları kendilerinde alıp sürüm ile piyasaya sürerek okuyucuyla tekrar buluşmasına vesile olmaktayız.Ve yayınevlerinin de reklamını yapmaktayız zira yayınevi tüm kitaplarını değil hareketi az olanları vermekte. Tümüyle kapanan yayınevlerinin ise tüm kitapları yine okuyucuya ulaştırmaktayız aynı zamanda piyasada satışa kapalı kitapları da tekrar piyasada arz ve talebi sağlayarak yok satanları var’a dönüştürmekteyiz .

Bu cihette olduğu için kitaplar kalitesiz ve kelepir olarak değil maddi değerinin yerini bulamayan kitapları alıp satarak okuyucuya ulaştırmaktayız.

bu iş için biz dahi fiziki imkanlarımızı aşırı zorlamaktayız tavana kadar depomuzda kitaplar istif edilmeye başlanıldı.

  • Tüm satışlarınız kendi deponuzdan stoktan mı yapılıyor yoksa bir çok kitap Internet siteleri gibi dağıtımcılardan yada yayınevlerinden mi temin ediyorsunuz?

satışı hızlı olanları ve her dönem çok satılıp stok sorunu olacakları ve siparişleri hızlı çıkarmak adına bir çok ürün depomuzda hazır beklemektedir.

  • Size sipariş veren bir müşteri kitaplarına ne kadar zamanda kavuşuyor, yani teslimat süreniz kaç gündür?

Stokta olanlar aynı gün veya bir sonraki gün veya şöyle dersek daha iyi olur aynı gün % 80 kalan günler kitapların bize ulaşmasına bağlı olarak değişmekte burada daha çok verilen siparişteki ürünlerin piyasada bulunurluluğu daha önemli 10 kitap hazır bazen 1 kitap için 3-4 gün biz de beklemekteyiz olumsuzlukla sonuçlanacağınız hissedince müşteri ile görüşüp var olanı gönderiyoruz baskı sorunu olan veya temin edilemeyenlerin iadesini yapıyoruz buda % 2 oranı demek ki çok iyi ama as olan % 100 yüzü zorlamak..

  • Yurt dışından da sipariş verebiliyor mu siteniz?

Yurt dışına gönderim yapmamaktayız.

  • Bu sattığınız kitaplar kalın veya ince olarak ayrım var mı fiyatlarında. Yoksa çok kalın bir kitap da 2 tl ye almak mümkün mü. Mümkünse bunun nedeni nedir nasıl bunu sağlıyorsunuz?

Kalın ve ince kitap ayrımı tabi yok önemli olan okuyucuya faydası olması yoksa raflarda daha çok kalın kitap olmakla birlik de ince kitaplar daha çok satılmakta.

  • Sattığınız kitapların da içerik anlamda da biraz bilgi verir misiniz. Mesela her görüşten insana hitap eden kitap var mıdır?

Yıllardır hazırlık kitapları ile satış yaparken bir ayırım yapmadığımız gibi kültür kitaplarında da bir ayırım yapmamaktayız her görüşe ve isteğe göre kitap var pozitif olarak asıl ayırımı müşterinin menfaatine dönük ve hizmet kalitesiyle yapmak bize düşer diğeri okuyucuyu yayınevini ve yazarı ilgilendirir.

Biz alınan ücretin karşılığında kitabı müşteriye ulaştırmakla görevliyiz. Başkaca bir vazifemiz yok zira kişi karşı görüşünde kitabını okuyabilir bu onu o görüş sahibi yapmadığı gibi biz her görüşten kitabı satarken birine taraf iken diğerine bitaraf olamam. Zira şahsım takım dahi tutmamakta ancak yurt dışında hangi takım oynarsa ben maç bitene kadar o takımdayım. Ayrı düşünmek bir aykırılık değil ayrıcalıktır suç teşkil etmediği ve bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına reva görmedikçe ayrı fikir ayrıcalıktır.

  • Bu fiyata yani 2 tl’ye satmaya daha ne kadar devam edeceksiniz. Okuyucular sitenizi devam ederken fiyatlarda artış görebilir mi yada kitaplar bitmeden mi hemen almaya çalışmalılar.?

İlk hedefimiz 20,000 çeşit ile daha geniş çeşit ile daha çok ortalamayı yakalamak ve müşterilerimize bu çeşitlilikle daha çok kitabı okumasına sunabilmek.

www.ucuzkitapal.com
www.ucuzkitapal.com
  • Son olarak eklemek istediğiniz bir konu var mı?

Bol kitaplı günler dilerim.

 

Röportaj: Fedai Çakır

13 Haziran 2014, İstanbul

TERLİK ATMA USTASI ANNELER

e1fa67_19e649c838684ed3a2973b5f4d87d0d8

Eski mahallemizden bir arkadaşım babası ile olan bir anısını facebookta paylaşınca benimde aynı mahallede annem ve babamla olan anılarım depreşti tabi ki.

12 Eylül öncesi her şey el altından satıldığı varlık içinde yoksulluk çeken bir toplum halindeyiz. Özellikle; sana yağ (o zaman tek bu var), sıvı yağ, gaz yağı (sık sık elektrik kesiliyor gaz yağı önem arz ediyor), deterjan, sigara v.s bulmak çok zor.

Şimdi yerinde Migros ve bir kaç mağazanın olduğu yerde Aslan Tuğla fabrikasının tuğla yaptığı toprak stokladığı alan idi. Zabıtalar bir kamyon yağ yakalamış karaborsada satılmayı düşünen bu stok halka orada satılmaya başlandı. Her gelene bir tane veriyorlar. Hal böyle olunca kaç kişilik aile iseniz hepiniz sıraya giriyorsunuz ki bir kaç tane yağ alabilesin eve. O kadar kuyruk var ki, saatlerce kuyrukta bekledim.

O günden hafızamda kalan ve yer etmiş olanlar, çok üşümüştüm ve tam sıra bana gelecekken önümde 5-6 kişi varken yağ bitmiş kamyonda gitmişti.

Hani bankerlerin bol olduğu dönelerde bazı bankerler anılarında sonradan anlatıyorlardı ya biride o zamanın banker Yalçın idi. Omo kutularını Cagaloglu’nda gece bire bir bastırıp içine kireç doldurup (kireç diye kalmış aklımda deterjan olmadığı kesin bir madde) halka nasıl sattıklarını övüne övüne anılarında yer vermişti.

Bakkal Cemal amca ile babamın arası iyi, iyiden öte dostlar da. Babam bu nedenle sigara sıkıntısı yaşamıyor günde iki paket sigara içiyor. Abim ise üniversitede okuyor hali ile sigara bulması zor. Bir gün abime sigaraların yerini söyledim. Haliyle babam evde saklıyor o değerli sigaralarını.

Derme çatma bir gecekondumuz var. O gün evde annem ben varız. babam odasından fırladı sigaranın eksikliğini anlamıştı. Kim diyince ben yaptım dedim. Evde öyle koltuk falan ne arasın oturma salonu dediğimiz yerde bir divan, bir sedir ve yer minderleri var. Ben divanın üstüne çıktım arada annem babam bana vurmak için hamle yapıyor. O gün beni dövecek sandım ama sonradan anladım ki o koca adam istese döverdi de sadece korkutmak için bir hamle idi. Bir daha yapmamayım diyeydi. Benim içinde güzel bir dersti bir daha kimsenin özel eşyasına özel olan hiç bir şeye dokunamadım, kimsenin sırrını da ifşa da etmedim.

Baba dayağı nedir bilmem ama ya annem, o şeker kadın sevgi dolu kadın çıldırdı mı bir terlik atışı vardı ki, gecekondumuzun köşesini dönene kadar sırtımda terliği hissederdim.

Terlikler yenilir, aşlar bölüşülür, yokluk ile sınanan aile ve komşularda bir dostluk, dayanışma vardı ki kıskanmamak elde değil. Bu kadar bolluğun, imkanlara değişemeyeceğin insanlık ve insanların yaşadığı dönelerdi o dönemler….

Attığı terliği tam isabet ettiren o koca yürekli annelere, kadınlara selamlar olsun…

Toprağınız bol mekanınız cennet olsun; Annem ve Babam

 

 

Fedai Çakır

14 Ocak 2016, İstanbul