BAK KUZEN

memleket-isterim

Solcu olmak, sosyalist olmak demek ülkede olanların bir tarafını görmek bir tarafını görmemek değildir.

Bak kuzen;

Sen hani Türkiye’de bir tabir vardır ya; “Gavur memleketi“.  İşte sen hayatını Gavur memleketlerin de kurmuşsun. Benim gözümde taktiri de kazanmışsın. Kolay değildir oralarda yeniden sıfırdan hayat kurmak. Sen başarmışsın işte gurur duyduk seninle.

Bak kuzen bir kaç lafım olacak yaşama dair, memlekete dair;

Hani sık sık sosyal medya üzerinden ve azda olsak bir araya geldiğimizde eleştirir durursun ya bu memleketi. İşte tam bu konu üzerinde bir kaç lafım olacak.

Hani şu Ermeni meselelerine hassassın ya çok üzülüyorsun benim mecburi göç dediğim senin ise soy kırım dediğin olaya.

Kimin ne dediğinin önemi olmayan ama insanların yollarda ölüp gitmesine, talanlara uğramasına üzülmeni anlayabiliyorum ama Balkanlar’dan aynı muameleyi gören savaş zamanı göç eden Türklere üzülmemeni anlayamıyorum.

Hani Güneydoğuda kardeşimiz dediğimiz Kürtlerin durumuna üzülmeni de anlıyorum, ama ben bu ülkeyi bölmeyiz diyen Kürt kardeşimizin hala silahları bırakmayıp oraları savaş haline getirmesini anlayamıyorum. Birde sadece bir taraftan ölümlere üzülürken diğer taraftan ölenlere üzülmeyişini de anlamıyorum.

Bak kuzen bir tek senin yaptıkların değil benim anlayamadığım, mesela ben;

Gezide ölenlere ağlayıp, Mısır’da vurulan Esma kıza ağlamayanları da anlamıyorum, keza birde tersi var, Mısırda vurulan Esma’ya ağlayıp Gezide olaylarında ölenlere gülenleri de anlamıyorum.

Bak kuzen anlamakta güçlük çektiğim çok şeyler var,

Gidecek başka ülkemiz mi var ki, Alevi Sünni deyip meshep ayrımlarını, laik, dinci, dindar, kindar, Atatürkçü, Ümmetçi gibi daha sayabileceğim bir çok ayrışımları neden yaptığımızda anlamıyorum.

Bak kuzen;

Sen kendine Gavur memleketleri memleket eylemişsin, belli ki kaçacak yerin varda.

Ben ise oğlumun umutsuzluğa düştüğü zamanlar da ” Bak oğul bizim gidecek başka memleketimiz yok bu topraklar bizim yaşam alanımız barış, kardeşlik dili dilin olsun diye tavsiyeler veriyorum. Umutsuzluğa düştüğü anlarda umut olsun diye.”

Bak kuzen;

Ağlayacaksan her ölüme, her gencin erken göçüp gitmesine ağla, ölümün çeşidi yok ki,  Geçmişte yaşanan kötü örnekleri pişirip masaya getireceksen de sadece bir tarafın yaşadıklarını getirme, savaşta yaşanan her olaya eşit gözle bakarak getir. Getir ki hep beraber anlayalım ortak acıları.

“Onu da sen söyle deme bana”, Sizler Amerika’nın, Avrupa’nın özgürlükçü havasını, rahat ekonomik refahını yaşarken benim ülkemde yaşayanların bir çoğunun özgürlükten bi haber ve refahı sabah akşam işe gidip gelmek sanarak yaşar.

Bak kuzen;

Bu memlekette yaşayan ve yeterince ayrışımları körükleyen insanlar var. Yeterince şiddet dili, ayrımcılık ve bölücü tutumlar içinde olanlar da var.  İçeriği ayrımcı olan yeterince basını da var.  Dili; kin, nefret, ayrımcı, ötekişleştirici olan ve her partiden siyasetçisi, akademisyeni, partizancısı da var.

Kısaca Kuzen bizde yeterince bunlardan var, bir de taaa uzaklardan senin ayrışım diline, rahat ve özgürlükçü yaşadığın dünyandan ahkam kesmene bu ülkede yaşayanların ihtiyacı yok.

Senin için solcu olmak, sosyalizm’in tanımı da yapmak gerek;

” Sosyal eşitsizliği kaldırmak isteyen, maddiyatın ve sosyal adaletin eşit dağılımını destekleyen siyasi bir kavram. Sosyal ve ekonomik alanda toplumsal refahı devlet kararlarının getireceğini ve üretim araçlarının hakimiyetinin toplumlara ait olduğunu savunan ekonomik ve siyasi teoridir.”

Solcu, yada sosyalistim diyen her insan dinsiz olmayacağı gibi, her ülkesini karalayan tutumlar içinde olanların solcu yada sosyalist olamayacağı da bir gerçektir.

Ülkede yaşayan bütün vatandaşların ekonomik anlamda daha geniş gelir dağılıma sahip olması, çalışma ve sosyal hakların daha yaşanır olması, özgürlükçü ve baskıcı olmayan siyasi yapının ve devlet yapısının olması, sağlık başta olmak üzere, insanın yaşaması için gerekli olana eğitim, su, elektrik, yakacak ve barınma ihtiyaçlarının devlet tarafından desteklenip halka bedava veya vergi olmadan ulaştırılması. Halkın seyahat edebilmesi seyahat özgürlüğü için gerekli uygulamalara gidilmesi, insanların birbirine dini ayrışımlar yapmadan dil, ırk ayrımı olmaksızın öteleştirmelere karşı bir politika ile  yaşamasının alt yapısının oluşturması, “Yurtta sulh cihanda sulh” için barış dilinin kullanılması ve olmazsa olmazım vatanın bölünmezliği benim sosyalizmimdir.

Bak kuzen Cahit Sıtkı Tarancı ne güzel demiş;

MEMLEKET İSTERİM

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sari olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne basta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yasamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Not: Ben aileden solcuyum demekle solcu olunmuyor, ben aileden demokratım demekle demokrat olunmadığı gibi, ben aileden muhafazakarım dini bütünüm demekle de olunmuyor imanın kimde olacağının bilinmediği gibi.

Fedai Çakır

28 Şubat 2016, İstanbul

 

balilebetty

ZORDU YAŞAM BE

12235089_856170044501057_3969186278256571317_n

Zordu yaşam; araç yolu olmayan bir köy, en yakın doktor kasabada bile yok, ilçede de yok taaa şehir merkezinde, hasta olmak demek ölüm ile burun buruna mücadele demekti o zamanlar.

Küçüktüm ama aklım bir şeylere eriyor olmalı ki hafızam da kalmış yaşadıklarım,

O sabah annemin hasta olduğunu hafızam hayal meyal hatırlatıyor bana, köylülerin evin bahçesinde birikmeleri her kafadan çıkan sesler ile uğuldayan bir sabah dı o sabah.

Köyün gençlerinde hemen bir tanesi hızlı, çevik ve güçlü olan birisi görevlendirilmişti. Kasabaya inip  köye en yakın araç gelebilecek yer olan Sevinç Ağzı mevkine bir araç alıp gelecekti.

Genç sözleri ikiletmeden fırladı hemen koşa koşa patika yoldan dağ başında olan köyden inmeye başlamıştı bile.

Elinde balta ile iki yaşlı adam “sal” dedikleri bildiğin ağaçtan sedyeyi yapmaya koyulmuşlardı. Battaniye yorgan ile sal döşenmiş köyün güçlü kuvvetli erleri birer yandan tutmuşlardı.

Annem içinde yatıyor üstünü örtmüşlerdi ben yanına koştum o güzel yanaklarını öpüyor ne oldu sana anne diye ağlıyor yada daha doğrusu böğürüyordum.

Genç adamlar haydi Bismillah diyerek kaldırdılar annemi o yapma sedye ile birlikte arkada başka erkekler ve kadınlar yolu koyuldular.

Ben arkalarından patika yolla kadar koştum peşlerinden, kim olduğunu hiç hatırlayamadım bir kadın eli (muhtemelen akrabalardan, yada ablam da olabilir) tuttu beni, kurtulmak istedim ama kurtulamadım elinden.

Döndüm sordum annemin neyi var. İşte o gün ile alakalı net hatırladığım tek şey kadının söyledikleriydi.

Yok bir şeyi Sıcak yemeğin üstüne soğuk su içmiş hastalanmış, doktorlar iyileştirecek dönecek eve

O günde sonra sıcak hiç bir şeyin üstüne soğuk su içmedim. Ama yaz  kış buzdolabından soğuk su içerim:

bak beni hasta edemezsin dercesine

Az önce çay içtim, SICAK MI SICAK, sonrasında buzdolabından suyu dayadım kafama SOĞUK MU SOĞUK.

Kim bilir anacığımın ne hastalığı vardı, kim bilir neler çekmişti  o yapma sedye ile giderken patika yollarda, kolay değil yaklaşık 7 km dağdan aşağıya inmek.

Hiç bir zaman öğrenemedim bunu belki de kadınsal hastalıktı bir kaç kez sonrasında sormuştum anam geçiştirmişti beni.

Zordu yaşam be ama mutluyduk da.

 

Fedai Çakır

22 Şubat 2016, İstanbul

 

 

LAVİNİA SEVİLMİŞ AMA HİÇ SEVMEMİŞ

mevhibe-bayat_259195

Hani 14 Şubat Sevgililer Gününü kutlamayanlardanım ama bu gün 14 Şubat.

Hiç evden çıkmadım, biraz kırgınlık var üstümde, İş arkadaşımla konuştum, biraz dertliydi bu gün. Hani haksızda sayılmazdı.

Teknede rakı balık mı yapsak dedim, ama tek ben değildim üzerinde kırgınlık olan.

Uyudum uyandım sonra alışverişe gittim bu gün, kuru fasulye ve pirinç aldım akşama kendime ziyafet çekmek için.

Sosyal medyaya paylaşım attım “AŞK: Kuru fasulye, Pilav ve Cacık…” diye.  Altına yorum yazanlar oldu;

“Pastırmalı mı?”, “Bide soğan” “Yanında birde turşu” bir de beğenenler vardı tabi.

Sonra çeşitli yazılar okudum; Özdemir Asaf‘ın platonik bir aşkla tutunduğu kişinin  Mevhibe Meziyet Beyat olduğunu öğrendim. Yani “Lavinia” bu kişiymiş.

Asıl acı olanda kadının yani  Mevhibe  Meziyet Hanımın, Özdemir Asaf’a hiçbir zaman âşık olmayışıydı.

Mevhibe Meziyet Hanım ya da bildiğimiz adıyla Lavinia sevilmiş ama hiç sevmemiş meğer Özdemir Asaf’ı.

Biz ise hala okurken şiiri ne büyük aşkmış deriz.

LAVİNİA

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim.
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim.
Sen de bilme Lavinia.
(1)

Hani 14 Şubatya bu gün, kırgınlık var ya üzerimde, arada bir ağzımı açarak gözlerimi hiç kırkmadan bir yere dikip,

Hapşuuu” “Hapşuuuu

İnsanın “çok yaşa” diyeni olmalı be Lavinia.

Fedai Çakır

14 Şubat 2014, İstanbul

(1) Özdemir Asaf

TAVUK DÖNER EKMEK, VARSA BİDE AYRAN

hisar44

Sabah kalkıp da işe gidecek işi olanlar işlerine koşar adım yetişme telaşında hızlı hızlı hareket ederler, İşi olmayan ise ya uyu yada yeni her köşe başında biten çay ocaklarında soluğu alırlar. Cinsiyet ayrımcılığı yapayım burada sadece erkeklerden bahsediyorum.

Son yıllarda küçük küçük bir yada iki tane çalışanı olan bir kaç masası olan dükkanlar türedi. Bunların başında hızla ülkenin her yerini saran çiğ köfteciler oluştu.

Bilimsel bir araştırma yapmadım ama bakkalın az bir fark büyüğü, marketin baya küçüğü, marketten bozma, bakkaldan şevk alma yapılaşmalardan feyz alarak ortaya çıktığını düşünüyorum bu çiğ köftecilerin.  Öyle ya bu minik market bozmalarının birinin ilk 500 zenginin arasında olduğunun da düşünürsek bu çiğ köftecilere hak vermemek elde değil. Baya baya meşhur isimli olanlarda oldu tabi.

Sonrasında bir baktık ki köşe başlarını çiğ köftecilere kaptıran küçük küçük çay ocakları türemeye başladı mahalle aralarında. Derin sohbetlerin daha çok avare insanların, emeklilerin öğrencilerin mekanı olmuştu bu mekanlar. Her ne kadar bazı şehirlerde bazı örgütlerin yuvalanıp adı üstünde örgütlendiği söylense de vazgeçilmez küçük dükkanlarımızın arasında yerini almıştı bu çay ocakları.

İşine gidip açıldığında, yada bir çay ocağında pinekledikten sonra karnı zil çalanların imdadına yetişen küçük küçük Tavuk ekmek Döner büfeleri dogmaya başladı. Fakirin yoksulun imdadına yetişmişti bu dükkanlar, mahalle aralarında hastane yakınlarında ve iş yerlerinin yoğun olduğu her yerde vardılar artık.

Pıtrak gibi Tavuk ekmek büfeleri doğdu her yerde, çiğ köftecilerin her yerde olmaları gibi…

Bir ayda yetişkin tavuk olup kesilen ve en ucuz et diye bizlere sunulan.  2.5 TL’ye yarım ekmeğe bizlere servis edilen, bu kıymetli yiyeceği yiyen onlarca insan doldurmuş bu büfelerin içerisini…

Alım gücünün düşmesini sorgulamayan ve sadece yarım ekmek tavuk yeyip şükreden toplum olmuşuz…

Ver usta şuradan yarım ekmek içine döner, turşusu bol olsun…

……

Ayran mı? (kısa bir cep yoklanır)

Kalsın be usta….

 

Fedai Çakır

3 Şubat 2015, İstanbul