Etiket arşivi: Annem

ZORDU YAŞAM BE

12235089_856170044501057_3969186278256571317_n

Zordu yaşam; araç yolu olmayan bir köy, en yakın doktor kasabada bile yok, ilçede de yok taaa şehir merkezinde, hasta olmak demek ölüm ile burun buruna mücadele demekti o zamanlar.

Küçüktüm ama aklım bir şeylere eriyor olmalı ki hafızam da kalmış yaşadıklarım,

O sabah annemin hasta olduğunu hafızam hayal meyal hatırlatıyor bana, köylülerin evin bahçesinde birikmeleri her kafadan çıkan sesler ile uğuldayan bir sabah dı o sabah.

Köyün gençlerinde hemen bir tanesi hızlı, çevik ve güçlü olan birisi görevlendirilmişti. Kasabaya inip  köye en yakın araç gelebilecek yer olan Sevinç Ağzı mevkine bir araç alıp gelecekti.

Genç sözleri ikiletmeden fırladı hemen koşa koşa patika yoldan dağ başında olan köyden inmeye başlamıştı bile.

Elinde balta ile iki yaşlı adam “sal” dedikleri bildiğin ağaçtan sedyeyi yapmaya koyulmuşlardı. Battaniye yorgan ile sal döşenmiş köyün güçlü kuvvetli erleri birer yandan tutmuşlardı.

Annem içinde yatıyor üstünü örtmüşlerdi ben yanına koştum o güzel yanaklarını öpüyor ne oldu sana anne diye ağlıyor yada daha doğrusu böğürüyordum.

Genç adamlar haydi Bismillah diyerek kaldırdılar annemi o yapma sedye ile birlikte arkada başka erkekler ve kadınlar yolu koyuldular.

Ben arkalarından patika yolla kadar koştum peşlerinden, kim olduğunu hiç hatırlayamadım bir kadın eli (muhtemelen akrabalardan, yada ablam da olabilir) tuttu beni, kurtulmak istedim ama kurtulamadım elinden.

Döndüm sordum annemin neyi var. İşte o gün ile alakalı net hatırladığım tek şey kadının söyledikleriydi.

Yok bir şeyi Sıcak yemeğin üstüne soğuk su içmiş hastalanmış, doktorlar iyileştirecek dönecek eve

O günde sonra sıcak hiç bir şeyin üstüne soğuk su içmedim. Ama yaz  kış buzdolabından soğuk su içerim:

bak beni hasta edemezsin dercesine

Az önce çay içtim, SICAK MI SICAK, sonrasında buzdolabından suyu dayadım kafama SOĞUK MU SOĞUK.

Kim bilir anacığımın ne hastalığı vardı, kim bilir neler çekmişti  o yapma sedye ile giderken patika yollarda, kolay değil yaklaşık 7 km dağdan aşağıya inmek.

Hiç bir zaman öğrenemedim bunu belki de kadınsal hastalıktı bir kaç kez sonrasında sormuştum anam geçiştirmişti beni.

Zordu yaşam be ama mutluyduk da.

 

Fedai Çakır

22 Şubat 2016, İstanbul

 

 

SENİ ÇOK ÖZLEYECEĞİM ANNECİĞİM

e1fa67_38c9e219d51e45d8a2e334766095169c
Annem Şahender Çakır

Ben yazlarımı 18 yaşıma kadar köyde geçirmişimdir. Sonrasında köye hasret kaldık ve büyüdük.  Ailem Giresun’dan İstanbul’a gelmiş, ben İstanbul’da büyüdüm, ama memleketimizden hiç kopmadık.

Bizler şanslı insanlarız köyümüz olduğu için, çünkü şehirden bunaldığımız zaman veya başımız darda olduğu zaman kaçacak bir yerimiz her zaman var.

Dağ köyüdür bizim köyümüz; çilekleri, fındığı, mantarı, balığı vardır. Elması, armudu çeşit çeşit meyvesi vardır köyümüzün. Mısırı, salatalığı, domatesi, biberi vardır tarlasında.

Neden köyümü anlattım size? Çünkü annemi kaybettim, yakın sayılabilecek bir tarihte (20 mayıs 2003).  Annemle çok anım var, ama daha çok köyde yaptıkları hep gözümün önündedir. Bahçeden gelirken yol kenarında bir çilek bulsa hemen benim ağzıma atardı, fındık zamanı olmadığı halde bir fındık bulsa önce bana tattırırdı. Çiğ yenen, nadir bulunan mantar vardır bizim oralarda. Onlardan bulsa kendisi yemez, bana yedirirdi.

Annem benim, ne bileyim kendisinin de çok sevdiği şeylerdi bunlar, ama kendisi yemez bana yedirirdi. Beni öyle bir öpüşü vardı ki, ölene kadar hep öyle öpmüştür. Öperken çıkardığı sesten dolayı, “Anne beni bir gün sağır edeceksin,” derdim (Ben de oğlumu aynen öyle yüksek sesle öpüyorum.)

Annem benim…

Yıllar önce şeker denilen hastalık onu yakaladı, gel zaman git zaman tüm organlarını yok etti annemin. Son zamanları ağrılar içinde geçti.

Aslında abimin evini evi bilmiştir, ama ne yazıktır ki anneciğim benim evimde vefat ettin. Senin kendi evinde vefat etmeni sağlayamadık. Sen de biliyorsun ki, benimle benim evimde yaşamalıydın, şartlar öyle gerektiriyordu. Çok hasta olduğun üç ay içerisinde bilemedim, ama meğer evimi onurlandırmışsın. Sana o kadar çok alışmışız ki sen gittikten sonra fark ettik.

Hasta bakan bilir derler, gerçekten de öyleymiş: üç ay boyunca bana hiç uyku uyutmadın, ama keşke biraz daha yaşasaydın da ben uyumasaydım.

Öldüğüne çok üzüldüm, ağladım sessizce, kimseler görmeden. Üzüntümle beraber ölümün senin acılarına son vermesi tek tesellim anneciğim.

Sen de, zaman zaman stresin verdiği şartların olumsuzluğundan “Üfff!” dediysek veya sesimizi yükselttiysek bizi affet anneciğim. Hepimiz seni çok seviyorduk, sana su vermediysek suyun sana yasak olmasındandı, su seni öldürüyordu. İlaçları avuç avuç verdiysek seni biraz daha yaşatmaktı niyetimiz, inan seni üzmek değildi

amacımız…

 

SENİ ÇOK ÖZLEYECEĞİM ANNECİĞİM

Küçük Oğlun

 

Fedai Çakır

20 Mayıs 2003, İstanbul

 

YAŞLANMAK İSTEMİYORUM ANNEM

e1fa67_ed874d4c7e2d4d598edb58f87a24839e

Arada yazdığım birkaç şiir olur.

Yaşlanmak insanoğlunun hep korkulu rüyası olmuştur.

Ancak Alzheimer Vakfı’nda çalışmaya başlayıp da yeni hayatlar tanıdıktan sonra, belki insanların bu hastalığa belki dikkatini çekebilirim, diye bir şiir yazdım.

Siz de bana katılıyorsanız lütfen bu şiiri yayalım…

Saygılarımla,

Fedai Çakır

YAŞLANMAK İSTEMİYORUM ANNEM

Korkuyorum,

Fersiz bacaklar,

Oksijene hasret ciğerler

Tatsız tuzsuz  yemekler

Yaşlanmak İstemiyorum Annem

Korkuyorum,

Titrek eller,

Anlamsız kelimeler,

Unutulan dünler,

Yaşlanmak İstemiyorum Annem

 

Korkuyorum Annem,

Sabah yabancı bir kadınla uyanmaktan

Korkuyorum Annem,

Evin içindeki bir yabancıdan

Korkuyorum Annem

Sevdiklerimi unutmaktan

Yaşlanmak İstemiyorum Annem

(Alzheimer hastalarına ithaf olunur)

Fedai Çakır

15.11.2011, İstanbul