Onun adı ALİ. Döküm ocaklarına aşık ALİ

e1fa67_34e864d8aca541029a412da81bfdb166
Ali Çakır

Size bir adamın anlatacağım yakışıklı uzun boylu döküm ocaklarına aşık bir adamı.

Haliç’in bataklık olduğu dönemler de bu deltanın kıyısında kurulu bir döküm fabrikası ve bu fabrikada İşçi şef Ali’nin hikayesi.

Ali’den öğrendik biz kardeşler emeğin, çalışmanın karşılığı yok ise size verilen hiçbir şeyi kabul etmemeyi, almamayı.

Motor döken koca bir fabrika da işçi olarak başlamış döküm ocaklarına olan aşkı Alinin. İşine olan tutkusu ile şef olmayı başarmış bir adam Ali.

Dört Çocuğuna ve eşine bakmak için yürüyerek gittiği o fabrika da döküm ocaklarına aşık’tı Ali.

Şef oldun dediler ama maaşına yansımayan bir rütbeyle övünmedi Ali. O sadece işini sevmesi ve iyi yapmasıyla övündü / gurur duydu. Ha bir de Genel Müdürü Turgut Özal’ın fabrikada sorun çıktığın da Ali’nin gecekondusuna uğrayıp onu da almasıyla gurur duydu.. Bu onun işini nasıl iyi yaptığının göstergesiydi.

Çapkındı,

Yakışıklıydı,

Uzun boylu idi ,

Sevecen babacandı Ali.

Ütülü kumaş pantolonu jilet gibi, gömlekleri kolalı dümdüz dururdu Ali’nin. Belki çok fazla pantolon ve gömleği yoktu ama her aman temiz ve ütülü itinalıydı Ali.

Her döküm ocağının bir ismi olur, ilk duyduğumda yadırgamıştım sonra bu döküm ocaklarına kadın ismi verilemesini duyunca daha da yadırgamıştım.

Kadın erkekler göre üstün yaradılışa sahiptir. Doğurur, yeni bir fert dünyaya getirir. İşte bu nedenlerle döküm ocaklarına her zaman kadın ismi verilirmiş.

Ali’nin döküm ocaklarının kadınlara benzediğinden mi? çok sevdiği, yoksa kadınları çok sevdiğinden mi? Döküm ocaklarını çok sevdiği bilinmez elbette.

Ali bir gün Emekli oldu ama kendini koy vermedi aynı yakışıklı bakımlı Ali idi. Eşi hastalanınca yıllarca ona baktı Ali. Çapkınlıktan uzak sanki geride kalanlara bir mesaj verir gibiydi.

Ali bizlere bir şey öğretmişti;

“Karşılığı olmayan hak etmediğim hiç bir şeyi almamıştı Ali. Buna karşılıksız Aşk’ta dahildi.”

Biz mahalleli kızlara bakıyor demesinler diye başımız önde yürümeyi Ali’nin eşinden, Çapkınlığın aşk olmadığını da Ali’den öğrenmiştik.

 

Fedai Çakır

15 Ocak 2015, İstanbul

 

DİK DUR, GÜÇLÜ OL, AŞIK OL… Dip’in Dibinde ol

e1fa67_101144ca3aab412da250c1e2c54c7282

Yaşam da nelerden güç almak gerektiğini bilmek hayatınızın dönüm noktasını da bilmek olabilir.

Her insanın dibe vurduğu zamanlar vardır bazen maddi, bazen ise manevi olur. İşte o an da size güç verecek olan ne olacaktır.

Bazılarımız için din’e, inanmaya sarılmak, bazılarımız için işine çalışma hayatına daha çok sarılmak, bazılarımız için ise aileye ve çocuklarına sarılmak, bazılarımız için alkole, uyuşturucuya sarılmak gibi olabiliyor.

Aslında güç almamız gereken en önemli davranış şekli sakin olabilmeyi başarmak, düşünce karmaşasının için de boğulmamayı başarmaktır.

Bunu yapamadığımız da bizi bekleyen en büyük tehlike ise sapkın uçlarda düşünmeye başlıyor olmak, bağımlı olmak, aileyi ve çevreyi bunaltır derecede sıkıyor olmaktır.

Bir de sık sık dip’e vuranlarımız vardır. Her daim sevgi ile dolu olan bu insanlar çevresi tarafından kullanılır ve sevgi, dostluk verdiği her insan ayağından dibe doğru çeker.

İşte bu duruma düşmemek için de, her insana hak ettiği değerden fazlasını vermemek çözüm olabiliyor.

Son bir ruh hali daha vardır. Sevgide aşk’ta her daim tökezlemek. Bunlar da her bedensel temas ile aşık olan en ufak ilgiyi aşk veya sevgi olarak algılayan ve hiç düşünmeden ruhunu/sevgisini/aşk’ını karşısında ki insana teslim eden sevgi arayışında olan insanlardır.

Peki bu duruma düşmemek için ne yapmalı. Duyguları ve yaşananları yaşamın içinde var olan hisler olarak kabul edip abartmamalı.

Biliyorum ki bu durumlara düşen ben ve benim gibi olan insanların diplere vuruşları bitmeyecek. İşte o zaman şu mısralarım dip’e vurmuşlara ithaf olsun.

Öyle bir haldeyim,
Hiçliğin sınırında
Bilinmezliğin yanında,
Bir acaip haldeyim
Dib’in dibindeyim…

 

Fedai Çakır

12 Ocak 2015, İstanbul

TAMAM OLAMAYAN AŞK

Actors Keira Knightley and James McAvoy, stars of the drama motion picture "Atonement", are shown in this undated publicity photograph. "Atonement" won the Golden Globe Award for best drama motion pictures at the 65th annual Golden Globe Awards news conference at the Beverly Hilton hotel in Beverly Hills, California January 13, 2008. REUTERS/Focus Features/Handout (UNITED STATES). EDITORIAL USE ONLY. NOT FOR SALE FOR MARKETING OR ADVERTISING CAMPAIGNS. NO ARCHIVES. NO SALES. Library Tag 01182008

İlk okul dördüncü sınıftaydım, fırfırlı eteği, iki örgülü saçları ile S.S’ye hepimiz aşıktık. Aynı gecekondu mahallesin de oturuyorduk ama o gecekondular için de açmış bir sümbül çiçeği gibiydi.

Güzel bir ailem vardı. Bizleri çok seven Anneye, Babaya sahiptim. Bu sonradan öğrendiğime göre çok önemliymiş meğer. O anne  ve babanın verdiği sevgiyi bu gün kendi oğluma, beraber yaşadığım kedime ve hayatıma giren kadınlara veriyorum. Bu sevgiden hiç pişman olanını da göremedim daha. Sevmek, sevilmek güzel şey elbette.

S.S’nin o ufak bedeni benim ufak bedenimde büyük ruhsal olaylara sebebiyet vermiş ve gecekondumuzun bahçesin de bulunan koca gövdeli ağaca kalp içinde işlenmişti. S.F diye harfleri. İşte onun hiç bilmediği bu masum aşk sonrasında orta okul sıralarında ve lise sıralarında da devam etti. Tek farklı kızlar farklı olmasıydı tabi. Ortak olan nokta ise aşklar hep masumdu.

Sonra seks girdi devreye ve masumiyetten çok bedensel bağlanmalar seviştiğin kadına/erkeğe aşık olmalar başladı ruhlarımızda. Elbette sevişmek seks güzel şeydi ama aşk’ın var oluş nedeni olan masumiyeti de alıp götürdü beraberin de. Bu nedenle her daim savunurum aşk: ilk tanışma ve sevişene kadar geçen flört dönemidir diye.

Aşk’ı tarif etmeye kalkar isek uzar gider elbet bu yazı ve çıkılmaz bir hal alır ortam. Her insanın kendine göre bir aşk tarifi var elbette.

Yaş ilerledikçe seksler yaşanmaya, ilişkiler koşar adım tüketilmeye başlandığın da rastlanan mucizevi aşklar da olmuyor değil elbet. Bunlar genelde olamama üzerine kurulu aşklar oluyor elbette.

Mucizevi aşklar diyorum çünkü genellikle sona varmayan aşklar oluyor bunlar. Erkek ve kadın arasında toplum baskısında uçurum olacak yaş farkı olan aşklar bunlar.

Erkek: vücudunun ve ruhunun doruklarına vardığı dönemlerdir kırklarını geçmiş bir çok kadını kızı kendine çekebilecek olgunluktadır. Tip olarak da karizma denen olguya oturmuş bir vücuda sahiptir artık.

Kadın: Ateş ateş yanan kocaman gözler, aşk kokan bakışlar, esmer bir ten ve saçlar.

Hangi erkek buna hayır diyebilir karşı koyabilir. İşte mucizevi aşk başlar muhtemelen sonu olmayacak ama yaşanmadan da olamayacak aşktır bu.

İki beden, iki insan… Aşkâ davet edilen yaşam… Tamam olamayan  aşk….

Ben pek anlatamadım, Bir de  Aziz Nesinden dinleyin.

söz verdiğimiz yerde buluştuk

söz verdiğimiz zamanda değil.

Ben yirmi yıl erken gelip bekledim

sen geldin yirmi yıl geç

ben seni beklemekten yaşlıyım

sense beklettiğin için genç.”

 

Fedai Çakır

İstanbul

HALİÇ (ALTIN BOYNUZ)

e1fa67_db3d3b83c7014f35a756c3134ed8ace9
Haliç’in Piyar Loti tepesinden görünümü

Hakkını haklıya vermek bizlere aile içinde öğretilen bir ahlaki görevdir.

Rahmetli Özal’ın “… benim memurum işini bilir” kelimeleriyle ülkenin ahlak anlayışı hızla değişmeye başladığını üzülerek gözlemledim.

Rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma o günden bu yana Türk milletinin ahlaksızlık manasından çıkarılıp işini bilir oldu ve normalleştirildi.

Adaletin yerini bulmaması Cumhuriyetin kurulduğundan bu yana devam etmektedir. Maalesef insanlarımız kanunlara, devlete, savcısına, hakimine, avukatına tam olarak güvenip adalet bu ülkede vardır diyemedi/diyemiyor da.

Aslında Hakkını haklıya vermek adalet duygusu ile insanın vicdani bir yanı olması gerekmektedir.

O kadar çok hakkını haklıya verilmediğine şahit oluyoruz ki ben bu yazımda sadece birini anlatacağım.

Ben Orta okul ve Lise yıllarımı Haliç sahilinde olan Eyüp Lisesin de geçirdim. Eyüp Lisesinden mezun olmak benim gibi Eyüplü olanlar için bir onur duyulan hadisedir.

Her ne kadar onur duysak da bizim okuduğumuz dönemlerde Haliç balçıklarla dolmuş ve ağır bir pis koku yayıyordu. Okulda okuyan biz öğrenciler için bunun nasıl bir duygu olabileceğini varın siz karar verin.

Aradan geçen yıllarla 12 Eylül Olmuş ve tek parti olarak Ana Vatan Partisi lideri Turgut Özal başbakan olmuş, İstanbul Belediye başkanı olarak da 1984 yılın da Bedrettin Dalan seçilmiş di.

1984 yılın da Haliç karşılıklı iki sahili de Türkiye’nin sanayisini taşımaktaydı. Sahile sıfır olan bu fabrikalar tüm atıklarını Haliç’e boşaltmak da, ayrıca koca İstanbul’un lağım suları da buraya akmaktaydı. Anlayacağınız iki uçu boklu değnek durumundaydı.

Bedrettin Dalan ve ekibi tabi ki Başbakan Özal’ın da destekleri ile Haliç’in iki yanı askeri Taşkızak Tersane ve Haliç Tersanesinin arazileri hariç tamamen istimlak edilip yıkıldı. O günkü ülkenin mali kaynakları, inşaat sektörünün de geldiği noktayı düşünürseniz bu olay çok zor ve başarılması zor gibiydi. Birde bunlara fabrika sahiplerinin siyasi baskılarını da unutmamak gerek.

Gözlerimle şahit olduğum bu olay gerçekten İstanbul için yapılan en büyük hizmetti. Tabi bu yıkımları yaparken başka bir sorunu da aşmak zorundaydılar. Lağım suyunun arıtılması ve İstanbul’un olmayan alt yapısının yapılaması da gerekmekteydi.

İstanbul belediyesi bir taraftan İstanbul da alt yapı seferberliğine başlamış bir taraftan da haliç kenarında ki tüm binaları yıkmaya başlamıştı. Kısa sürede Lağım sularının bir çoğu arıtma tesislerine bağlandı ve temizlenip Marmara denizin ortasına basılmaya başlandı. Ancak hala yetersizdi.

Büyük bir iş başarılmış ve Haliç’in iki yanı yeşil alanlara kavuşturtmuştur. 1986 Yılında Özal ile çatışmaya girmesiyle Belediye başkanlığı koltuğunu bırakmak zorunda kalan Dalan’ın Perşembe Pazarını kaldırmaya yetmemiş burası o şekilde kalmıştır. Halbuki burayı kaldırmak için Okmeydanın da Perpa iş merkezini kurdurtmuştu.

Nurettin Sözen’in döneminde haliç sahilindeki ve denizde ki çalışmalar yavaşlamış bu dönem İstanbul’da susuzluk, İSKİ skandalı ve sokaklarda çöplerin toplanamaması olarak hafızlara yer etmiştir.

27 Mart 1994 seçimlerinde Recep Tayip Erdoğan belediye başkanı seçilmiş ve Belediyecilik de yeni bir anlayış ve örgütlenmeyle çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde arıtma testileri artırıldı ve en önemlisi Haliç Zemininde bulunan balçık eskiden Taşocağı olan Alibeyköy yolunda ki alana borularla basıldı. Bu gerçekten taktir edilecek bir hizmetti bu saya de zemin de balçık hemen hemen kalmadı diyebiliriz.

Devlette devamlılık esasına göre bundan sonra gelen belediyelerde bir takım çalışmalar da bulundu. Karadeniz’den suların basılması da bunlara birer örnektir.

Bu yazıyı Eyüp Belediyesi’nin “Tarihten günümüze “Bir Masal Denizi Haliç” belgeseli…” izledikten sonra yazmaya karar verdim. Belgeseli izlediğinizde yaratılan algı Haliç’in temizlenmesi Recep Tayip Erdoğan tarafından yapıldığı ağlısı yaratılmıştır. Halbuki devlette devamlılık la yapılan hizmetler elbette vardır fakat bu projenin asıl Kahramanı Bedrettin Dalan’dır. Hakkı hakkı olana vermek gerektiğini düşünmekteyim.

Bunun yanı sıra AKP idaresinde Haliç’de sahil kenarın da yapılaşmalar yapılmış ve tam tersine gördüğümüz yeşil alanlar birer birer yok edilmektedir.

Bu gün yeşil alan olması beklenirken ABD’li bir firmaya AVM, eğlence merkezi olarak yapılan Vailand’ın bulunduğu alan Haliç’in balçıkları ile doldurulmuştur. Burasının büyük bir Bölge parkı olması ne büyük kazanç olurdu.

Feshane’de etkinlikler yapılsın diye etrafında ağaçlar ve çimlerle dolu alan otopark haline çevrilmiş ve İspark verilmiştir. Tüm Eyüplüler bilir ki burası Eyüp iskelesine kadar yeşil alan olarak kullanılıyordu.

Haliç Sosyal Tesisleri diye sahile bir bina yapılıp yeme içme yeri haline getirilmiştir. Yine Eyüp Hastanesinin oraya varlığı çok eskilerde varmış diye bir konak diktiler. Bu iki bina insanlarının sahil ile olan yürüyüş alanlarını da kapattı haliyle. Hele sütlüce tarafı Dalan zamanın da da tam el atılmamış dı o alan tamamen sahil neredeyse kafeler, vs şekilde sahil işgal edilmiş durumda.

Yazıyı bitirmeden bir not düşmek isterim. Bedrettin Dalan’ı belediye başkanlığından tanımış ve kişisel olarak sevmediğim bir yapısı vardır lakin hakkı haklısına vermek için bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Ayrıca bu yazdıklarımın canlı şahitlerinden biri de hem mahalle arkadaşım, hem de Eyüp Lisesinden arkadaşım olan Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydındır. Umarım bu yazı sayın başkan’ın hafızasını tazeler. Belgeseli izlemek isteyen için link aşağıdadır.

http://vimeo.com/114762987

 

Fedai Çakır

19 Aralık 2014, İstanbul

 

HALİÇ’İN BUGÜNKÜ HALİNİ GÖRÜNTÜLERİ BANA AİT BİR KLİPTEN İSLEYİN…

ARAYIŞ

e1fa67_1e0d59c8901e47f0a2ee77f0010019cb

Arayış içindeydi bir çok kadın ve arayışlar içinde yaşanan bir çok hatalar, hayal kırıklıkları.

Aldatma insanoğlunun var olduğu dönemden bu yana süre gelen bir olgudur. Elbette ilk başlar da buna aldatma demek çok da doğru olmaz. Netice de hayvanlar gibi üreme iç güdü ile kadın erkekler birbirleriyle oluyorlardı. Belki de bu açıdan bakılsaydı ilişkilere “aldatma” kelimesi hiç var olmayabilirdi de.

Aldatan kadınları yazmak için yola çıktığımda bir çok kadın benimle konuşmaya talip oldu bende iki yıldır röportajlar yapıyor yeni yeni kadınlarla konuşuyorum.

İşte ilk tespitim. Arayış..

Kadınları hatalara, hayal kırıklıklara sürükleyen olgulardan biri kadının arayış içinde olmasıydı.

  • Sevilme arayışı,
  • Bir güçün bir kanadın altına girme korunma arayışı,
  • Bir yuva bir ev arayışı,
  • Baskıdan kaçış, özgürlük arayışı,
  • Birey olma arayışı,
  • Varım diyebilme arayışı,
  • V.s

O kadar çok ki arayışlar doyuma ulaşmamış arayışlar hayaller beklentiler. Bunlara ulaşma da erkeklerin yalandan gösterdikleri ilgi, alaka ve sevgi göstermelerine aldanmalar. Her aldanmadan sonra gerçeklerle yüzleşme ve başka bir erkek de arayışlar.

Mısralarımı okuyanlar bu yazdıklarıma şiddetle karşı da çıkabilirsiniz ama erkek kadın ayırtmadan kendimizi bir inceleyelim. Hangimiz arayış içinde olmadık. Arayışlarına biraz yaklaşmış ve bulmuş olanlara bu yazım yanlışlarla dolu gelecek bulamayanlara ise işte bu dedirtecek ama yinede arayış için hatalara, aldanışlara kanacak.

Ne güzel demiş Özdemir Asaf;

Gelecekse beklenen,
beklemek güzeldir.
Özleyecekse özlenen,
özlemek güzeldir.
Ve sevecekse sevilen;
o hayat her şeye bedeldir.

 

Fedai Çakır

14 Aralık 2014, İstanbul