Kategori arşivi: Genel

TEK GÖZLE ÜÇ BOYUTLU FİLM İZLEMEK

e1fa67_9f2f187ea37a44188109584cab682878

“… tek gözle üç boyutlu film izlenmeyeceğini, oğlumla sinemaya gittiğimde örgendim.” Bu sözleri duyduğumda kanım bir kez daha donuyor, damarlarımda akmıyor, kaskatı kalıyor bilinç altım.

31 mayıs 2014 gezi parkı olaylarının birinci yıl dönümün de CNN Türk’te yayınlanan hayatın tanığı isimli programın da tek gözünü kaybeden bir babanın sözleriydi bunlar.

Bu sözleri ancak baba olan anlar demek istemiyorum, bu sözleri insan olan anlar demek istiyorum. İnsanlığımızdan utandığımız dönemlerden geçiyoruz.

Kendimi tek göz ile üç boyutlu bir film izlemek için yanımda küçük çocuğumla sinema salonunda düşünüyorum…

Üzerimize doğru kanatlarını açmış kocaman bir ejderha geliyor, çocuğum koltuğun arkalığına sıkı sıkı yapışıyor bir eli de benim elim de beni sıkı sıkı tutuyor, yine başka bir eğlenceli sahne bir şelaleden atlayan bir çocuğu hisseden çocuğum o çocukla serin gölün suyuna dalıyor.

Ben mi? Hiçbir şeyden habersiz koltuğumda oturuyorum, üç boyutlu bir filmin özelliği olan görüntünün içine giremiyorum. Çocuğumun hissettiklerini onunla paylaşamıyorum…. Belki birkaç yapmacık hoppp ahhh oley çıkıyor dudaklarımdan… onlar da hissettiğimden değil öyle olması gerektiğini düşünecek yaşta olmamdan olsa gerek.

Gezi olaylarının bilançosu ne olmuştu,

Olaylar sonucunda 8 sivil ve 2 güvenlik görevlisi; Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, polis komiseri Mustafa Sarı, polis memuru Ahmet Küçüktağ, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif, Elif Çermik hayatını kaybetmiş, 8163 kişi yaralanmıştı. Bu yaralıların içinde 8 kişi plastik mermi ya da gaz kapsülü gözlerinden olmuştu.

Bu dünyadan pisi pisine göçüp gidenlerin acıları elbette hiç unutulmayacak, ya o gözlerini kaybedenler ya onlar…

Hiçbir zaman üç boyutlu bir film izleyemeyecekler, izleseler de anlamayacaklar, Sevgilinsin yada eşinin gözlerine doya doya hani derler ya göz göze bakmaya cesaret edemeyecekler, Dünyayı hiçbir zaman eskisi gibi göremeyecekler.

Tam’da bu duyguları yaşayıp bu satırları yazmaya düşünürken iş kazasında asit kazanının devrilmesi ile gözlerinin yetisini yitiren bir adamı tiyatro sahnesinde oynamam için çağrıldım. Oyunun metnini okuduğum da çok etkilendim oynamak da isterim. Oynayabilir miyim oynayamaz mıyım şu an belli değil ama tek gözle üç boyulu film izlenemeyeceğini örgendim.

Bazı kafalara iki üç kelimem var. Gezi gerçek manada hak arama, otoriter baskıya karşı koyma direnişiydi. Sonra dan illegal örgütlerin olaylara karışması bu gerçeği değiştirmez. Ben ve Oğlum da ordaydık.

Bu şiiri oğluma 7 Haziran 2013’de gezi parkında yaptığımız doğum gününden sonra yazmıştım.

Orada aileler, pırıl pırıl bu ülkeyi seven insanlar vardı.

Şehri sis basmış çocuk,

Bastığın yere değil

kaçtın yere bak,

 

Şehri sis basmış çocuk,

Sözlere değil

halkın yanına bak,

 

Şehri sis basmış çocuk,

Anneler inmiş parka,

yanına bak,

 

Şehri sis basmış çocuk,

Babalar gelmez sanma parka

arkana bak

 

Sisi soluma çocuk

İçlerin kavrulur,

Başından vurulma, dövülme çocuk…

 

Fedai Çakır

31 Mayıs 2014, İstanbul

 

 

SOL YANIM KÖMÜR KARASI

soma-gorsel

Küçük bir kız çocuğu, kocaman bir mikrofona konuşuyor.

“Kimin oluyor”

Babam öldü” toprakla oynuyor bir taraftan

“seni sever miydi”

Güzel kızım diye severdi

Annelere, eşlere, kardeşlere, babalara uzatılan mikrofonlara acı kusan yüreklerin titrek sesleri ile verilen cevaplarla doluydu mikrofonlar.

Kara
bir
iz
bırakarak
akar.
Göz yaşım karadır benim…

Bir mikrofonda bana verin bende sormak istiyorum ekran başında olan izleyicilere.

Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?”      

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum…” (Cemal Süreya)

Annem gibi şapur şupur öpmeyen ama öptü mü öpüşü unutamayan bir adamı ben Çapa’nın soğuk ameliyat masasında bırakmıştım.

Babam’la vedalaşmamıştım, ona ölümü konduramadığım dan herkes helalleşirken ben helalleşmemiştim.

Soğuk morgun soğuk mermer taşlarına sırtımı dayamış çok ağlamıştım çok, babamı kaybetmiştim babamı.

Bu gün de çok ağlıyorum babam. Soma da benim gibi veda etmeden babasını kaybeden çocukların babalarına ağlıyorum.

Onlar da helalleşmediler babalarıyla onlarda ölümü konduramadılar babalarına…

KÖMÜR MÜ? ÖMÜR MÜ?

Bir ölüm bekler
Ta toprağın derinlerinde

Bir aş bekler
Eş ile çocuk parçası

Ölme demek kolay
Yaşamak hayatta kalmak zor

Ölüm bulmuşsa derinlerde
Sol yanım kalır yeryüzünde

Ölüm bulmuşsa derinlerde
Sol yanım kalmıştır sizinle

Öldüm ben taaaaa derinde
Kalbim ise sizlerle…

 

Fedai Çakır

16 Mayıs 2014, İstanbul

 

 

 

 

 

SEVDİKLERİMİZİ ALDIĞI İÇİN GÜZEL KOKAR TOPRAK

e1fa67_ad82769cad394e499fb6e239f5643605

Aşk acısını unutma formülü” Başlıklı yazımdan sonra sık sık bana yakınlarını kaybetmenin acısını nasıl yok edeceğiz diye sordular.

Bazıları annesini, babasını kaybetmiş idi, bazıları ise arkadaşlarını, bazıları ise akrabalarını, bazıları ise evlatlarını, bazıları ise…. Uzayıp gidiyordu liste.

İnsanların yakınlarında gerçekleşen her ölüm o insanın üzerinde bir travma yarattığı gerçektir. Ölümüne şahit olunan kişinin size yakınlığı ve sizinle yaşanmışlığı ne kadar çok ise travmanın şiddeti de o kadar çok oluyor.

İlk taze ölmüş birisi ile daha orta okul son sınıftayken kanser hastası komşumuzun karısının çığlığına annem ile onların evine girmemizle karşılaşmıştım. Bizden sonra mahallenin diğer kadınları da eve doluşmuş idi.

Çocuk da olsam çevredeki tek erkek bendim. Ölen insanın hemen çenesinin bağlanması ve üzerine bıçak konulması gerektiği söylendi ve çocuk yaşımda dini nedenlerden dolayı bu görevi benim yapmam istendi.

Odadan tüm kadınlar çıkmıştı. Az önce nefes alıp veren bu kişi daha da önemlisi bir gün önce sohbet ettiğim bu kişi artık yaşamıyordu ve ben onunla baş başaydım.

Soğuk kanlılıkla önce çenesine akan kanı bir bezle temizledim ve çenesini başından aşağıya bir kadın eşarbı ile bağladım, sonra da göğsünün üstüne bir ekmek bıçağı koydum.

Bildiğim bütün duaları af için okudum. Aslında ölen komşumdan çok kendimin affı için di bu dualarım. Kendimce çocuk aklımca af dilemem gereken günahlarım vardı.

Birazdan kadınlar odaya doluştu ve ağıtlarını bağırarak tüm mahalleye duyurdular, ben ise önümüzdeki birkaç ayı rüyalarımda hep ölen komşum ile geçirdim.

Gel zaman git zaman bu olayı unuttum neticede ölen kişi benim çok da yakınım değildi.

Büyüdük baba olduk. Benim de yakınlarımdan hayata vedalar başlamıştı.

Mayıs ayını hiç sevmem. 20 Mayıs 2003’de Annemi, 31 Mayıs 2004’de de babamı toprağa vermiştim.

Annem yıllarca şeker hastalığı ve onun yol açtığı başka hastalıklarla mücadele etti. Benim evimde vefat ettiği günün bir gün öncesi Fedai artık bırak öleyim. Azrail’in elinden alma beni demişti. Bu Azrail konusu uzun bir konu. Defalarca ölümden döndüğünü bu dönüşlerde hep onunla olduğumu anlayabilirsiniz.

Babam yakışıklı, uzun boylu 73 yaşında olmasına rağmen hala delikanlı bir adamdı. Nazardan öldü diyorum ben. Köyde ki evin merdivenlerinden düşüyor ve bacağını kırıyor. Küçük şehir ve Tıp biliminin yeterince uygulanmadığı bu şehirde yanlış ameliyatlar oluyor sonrasında yakın dostum Prof. Dr. Yener Temelli Çapa’da ameliyat ediyor lakin riski büyük ve ameliyattan çıkamıyor.

Anneme düşkün olan ben o öldüğünde hiç ağlayamadım. Ben ki film izlerken ağlayan bir adamım. Sanırım onunla anlaşmıştık artık Azrail’e beraber teslim olmuştuk.

Ya babam; babamla öyle bir anlaşmamız yok tu. Hastane koridorlarında bildiğin bağırarak ağlayan adamdım ben.

Geçen gün benim bir avukatlık işim için ağabeyimin liseden arkadaşı bir avukata gittik. Çağlayan adliyesinin karşısında Adalet çay bahçesinde bu avukat arkadaş ağabeyime ölen arkadaşlarının adlarını sayıyor ve onları yad ediyordu. Gözler de ise ölüm korkusu ile.

Yaşlar ilerledikçe yakınlarımız arkadaşlarımızın ölümlerine şahit oldukça sonun bize doğru yaklaştığını mı hissetmekten midir bilinmez bir garip korku ile yaşıyoruz hayatı.

Ölümler hayatın sıradan olayları olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ve ölüm korkusuyla hayatımızı yaşanılmaz yapmak yerine daha iyi yaşamak yollarını aramalıyız.

Yaşarken sevgimizi gösterelim, lakin öldü diye de sevmekten vazgeçmek zorunda değiliz. Ben Annemi ve Babamı hala çok seviyorum ve özlüyorum.

Ne kadar da güzel demiş şairSevdiklerimizi aldığı için mi güzel olur, toprağın yağmurdan sonra ki kokusu…

 

Fedai Çakır

8 Mayıs 2014, İstanbul

 

AŞK ACISINI UNUTMA FORMÜLÜ

e1fa67_e7637eac849d49728dce4e375d519d5a

Bir çok insanın yaşadığı ve bitirdiği bir ilişkinin ardından acı çektiğine şahit olmuşuzdur. Peki Aşk acısı denen bu duyguyu unutmak, hafifletmek mümkün müdür.

Görev aldığım Ulusal Alzheimer Vakfının düzenlediği seminerlerde, bir dönem hafıza üzerine eğitimini aldığım konulardan yola çıkarsam beynin çalışması konusunda oldukça bilgilendiğimi söyleyebilirim.

Kısaca, basit ve anlaşılır olarak anlatmak gerekirse beyin uzak ve yakın hafızadan oluşmaktadır. Yakın hafıza dediğimiz olgu anlık hatırlamak için kullanılıyor. Uzak hafıza ise, beyin olayları, şekilleri uzun süre lazım olacağından uzak hafızaya kayıt eder. Örneğin ev adresiniz, yakınınızın yada çok kullandığınız telefon numarası, kız arkadaşınızın, babanızın, annenizin kardeşinizin doğum günü tarihi gibi.

İşte Aşk’da böyle bir şeydir. Beyin yaşadığınız duygu durumunu, olayları, gezip gördüğünüz yerleri, arkadaş çevrenizi, size söylenen güzel kelimeleri yada söylediğiniz kelimeleri, beraber dinlediğiniz şarkıları, yürüdüğünüz sokakları direkt uzak hafızaya kayıt eder.

Hocam Prof. Dr. Engin Eker, Alzheimer konferanslarında sık sık şu cümleleri telaffuz eder. “Bana hasta yakınları şu soruları sorar; Hocam annem/babam 50 yıl önceki olayları hatırlıyor ama az önce yemek yediğini hatırlamıyor” İşte bu Alzheimer hastalarının ortak özelliğidir. Uzak hafıza 50 yıl önceki olayları hatırlıyor ama az önce yediğini hatırlamıyordur. Uzak hafızanın kayıt yapmama durumunda insan oğlunun tüm yaşamsal faaliyetleri darbe alıyor. Bu bakımdan çok önemli olan uzak hafızamız söz konusu ayrılık olunca berbat bir açı ve kötü ruh halinin de sebebi olabiliyor.

Uzak hafızamıza yerleşen aşk yaşadığımız insanla oluşan depolamayı nasıl sileceğiz. Yada silebilecek miyiz. Teknik olarak silinse, aşk acısı yaşanmayacağımız aşikardır.

Bir bilgisayar hard diskine benzeyen beynimize keşke bilgisayarda olduğu gibi format atsak. Bilgisayarda bile format atıldığında uzmanların kriminal laboratuarda bilgilere ulaştığını duyuyoruz.

Aşk acısını unutmanın yolu anıları yok etmeye çalışmak olmamalı. Görüldüğü gibi uzak hafızaya yerleşen hiçbir bilgi yok olmuyor silinmiyor.

Öyle ise ne yapabiliriz.

Öncelik ile hedefimiz tüm zihnimizde var olan bu ayrıldığımız kişiyi önemsizleştirmeye gitmeliyiz. Ben buna ilişkide “ÖNEMSİZLEŞTİRME” metodu diyorum.

Bize açı veren olgu o kişiyi kendimizde hala önemli bir yerde tutuyor olmamızdır. İşte o kişinin bizim için önemsiz olduğunu, artık ayrıldık herkes kendi yaşamını yaşayacak diyerek kendinin daha önemli olduğunu bilimcimize kabul ettirirsek uzak hafıza onunla olan bilgileri bize geri getirmeyecektir. Lakin saklamaya devam edecektir.

Uzak hafızanın bir özelliği de yaşanan mekanlar, şarkılar, yürünen sokaklar gibi kişiyi hatırlatıcı durumlarda o kişi ile olan bilgileri size geri getirir. İlişkinin bitişinin ilk devrelerinde bu tip olayları yaşayacağınız yerlerden, olaylardan, şarkılardan vs uzak durmak o kişiyi önemsizleştirmede etkili olacaktır.

Kişiyi kendinizde bir kere önemsizleştirilseniz bir daha da o kişiyi görseniz bile sizde sadece anı olarak kalır ve hiç yaşanmamış gibi hayatınızı yaşamaya devam edersiniz.

Hayat güzel, ÖNEMLİ ve yaşamaya değer, lakin bir başkası içinde açı çekmeye değmez. Onu ÖNEMSİZLEŞTİR gitsin.

 

Fedai Çakır

3 Mayıs 2014, İstanbul

ON İKİ BURÇTAN SONRA, ON ÜÇÜNCÜ BURÇ: KEDİ

e1fa67_d3185418f59b4b4fbb50ef06e047d476

Burçlar, hayatımızın olmazsa olmazı. En inanmayanımız bile illa bir kez açıp burcunu okumuştur. Hiç bilmeyenimiz bile on iki burç hakkında bilgiye sahiptir. On iki burç dedik lakin ben yeni bir burç keşfettim. Bu on iki burcun bir çok özelliğini içinde barındıran bir burç ve ben o burçtan olduğuma kanaat getirdim.

Ben Kedi Burcuyum.

Kedi burcunun özellikleri:

1- Kediler için oyunculuk her şeyden önce gelir. Kendisiyle son derece barışıktır. Bir av ile karşılaştığında hemen öne atılmaz, önce biraz düşünür, taktik geliştirir, ve bu avı kendi varlığını tehtid eder hale geldiğinde ya da yemek ihtiyacı için harekete geçer. Son derece atak, kıvrak olan Kedilerin verdiği hareketleri, her an avlanmaya hazır olması bu özellikleriyle yakından ilişkilidir. Sevginin zor kazanıldığının son derece farkındadır; ancak kendisi için özel insanlar ve ailesi için bu anlamda yapamayacağı fedakarlık yoktur. Diğer insanların sevgi gösterilerine karşı da çok duyarlıdır; ancak onlara kendini sevdirmeden önce de yine bekler, baktı ki ortada bir sevgi yok “son dakika kurtarıcısı” olarak devreye girer ve sevgisini sunar.

2- Kediler kendi hakkında ne düşünüldüğü ile ilgilenmezler, birilerinin hareketlerini onaylayıp onaylamadığını pek umursamazlar. Bildiğini okur. Bu yüzden de egosu yüksek olarak algılanırlar. Doğuştan gelen özgür olma özellikleri vardır.Ani değişimler dengelerini bozar. Örneğin mekan değişikliğinin sonrasında kendilerini tekrar güvende hissetmeleri zaman alır.

3- Genelde bulunduğunuz ortamda ilgi odağıdır. Güçlü bir yapısı vardır. Sıcak kalplidir, doğaldır. Gözlerindeki yaşam sevinci birçok kişiyi etkisinde bırakır. Asalet, cesaret, azim, sevme yeteneği. Sabırlı ve kararlı olabilirler.

4- ayakları her daim yere basar, Özellikle desteğine ihtiyaç duyan insanlar için huzur ve güven anlamına gelir. Sınırlardan, kısıtlamalardan, sıkıştırılmaktan hiç hoşlanmazlar.

5- Birini gerçekten sevdiklerinde Kedi gibi kalbini dile getiren yoktur, tutkulu ve güçlü bir aşık haline dönüşürler. Büyük bir merak ile keşfetmeye çalıştığı şeyler sonrasında onu pek ilgilendirmez.

6- Dışardan kendinden emin, güçlü görüntüsünün arkasında içerde sevgi ve ilgiye özlem yatar. Kedi burcunun yükseleni Aslandır ve dünyada iz bırakmış çok sayıda Kedi vardır.

Kedi burcunun künyesi:

1- En önemli özellikleri: Hassaslık, sevme yeteneği, yaratıcılık
2- En zayıf noktaları: Terk edilme korkusu; yüksek ses, sevgisizlik.
3- Ona uygun meslek: Yesin içsin yan gelip yatsın
4- Toplumda tercih ettiği rol: Kız çocuğu
5- Tarihi örnekler : Garfield
6- Sevdiği oyalanma biçimi: Uyumak
7- Sevdiği yemek: Hazır mama
8- Sevdiği içecek: Süt
9- Sevdiği renk: Altın sarısı
10- Sevdiği spor: Oyuncu olarak savunma yapabileceği tüm sporlar
11- Tercih edilen giysi: Uzun tüyleri
12- Başucu kitabı: Kendini Aslan Sanan kedi:Chanel 
13- Sevdiği film: Buz devri
14- Sevdiği sanat: Koltuk üstünden uzun atlama
15- Bu burçta doğanların tercih ettiği TV yayını: Belgesel Kuşağı 
16- Kedinin ayrılamayacağı eşya: Yatak
17- Uğurlu taşı: Çakıl Taşı
18- En çok severek bulunduğu yer: Kendi evi 

Güçlü yönleri:
Duygusal hassasiyet, sevdiklerine yılışma, azim.

Zayıf yönleri:
Korku

Sevdikleri:
Oyun oynama, uyumak ve  yemek.

Sevmedikleri:
Yabancı çocukların eve gelip onu kovalaması

Kendilerini iyi hissettikleri yerler:
Rahat ettikleri tek yer evde aile.

 

Fedai Çakır

18 Nisan 2014, İstanbul