Etiket arşivi: Cemal Süreya

SIRADIŞI ŞAİR (Çocukluğunu yitirmemiş, yalnız bir adam)

yazar-olmak-icin-hangi-universite

Sosyal medyada Dizeleri en çok aforizma olarak paylaşılan, portreleri ve denemeleriyle düzyazıda da “başyapıt” kıymetinde eserler ortaya koyan bir şairdir o.

Kadınlara çekinmeden evlenme teklif edebilecek kadar özgüven sahibi olan Şair, alışveriş sırasında bu özgüveni kaybolmaktadır. Beğendiği bir şeyin fiyatını sormaktan çekinir, çünkü fiyatını sorduğu andan itibaren o şeyi alma mecburiyeti hisseder. Bir diğer ilginç özelliği ise bir meyveyi veya sebzeyi yarım kilo alamamasıdır, çünkü bir şeyden yarım kilo alırsa satıcının kızacağını düşünen bir şairdir.

Çok kadını sevdi, bu kadınları da herkesin sevmesini isterdi. Dostları sevdiği kadını beğenmeliydi. Bu yüzden sevdiği kadını beğenmeyen arkadaşlarına küserdi. Mektup yazmaya bayılırdı, hatta o kadar ki kadınların ağzından kendi kendine mektup yazar ve postalardı.

Yazı yazarken diğer yazanların aksine sessizlik değil hep gürültü arardı. Sırf bu yüzden evde yazı yazarken televizyonun ve radyonun sesini açan bir şairdir o.

Tarifsiz bir okurdu, ilkokul 3’te Suç ve Ceza’yı defalarca okudu. Karamazov Kardşler’i ise tam 5 kez okumuştu. Çok iyi şairdi, kompozisyonu bundan aşağı kalır değildi ama yine de sayılarla sorunları oldu. Saatin kaç olduğunu anlamayı 5. Sınıfta öğrendi. En kötü dersi resimdi. Birkaç kişi hariç tüm sınıfın kompozisyon ödevini yapan çocuktu.

İlkokulda bir dergi çıkarmaya karar verdi. Ancak baskı makinelerinin azlığı, var olanların kalitesizliği buna mani oluyordu. Ama yine de yılmadı, sıkı dostu Altan Günalp ile birlikte elle yazılarını yazdığı, resimlerini çizdiği okul dergisini çıkardı. Derginin en sıkı takipçileri ona hayran olan okuldaki kız arkadaşlarıydı.

Ortaokulda 100 metre koşusuna katıldı. Yarışmada birinci gelen şaire kalem hediye edildi. Böylelikle ilk dolma kalemine sahip olmuştu. Edebi kişiliğinin yanında bir de sporcu yanı vardır, Futbola bayılırdı.

Şair içkiden ziyade tam bir sigara tutkunudur. Bir gün onu çorba içerken görenler büyük bir şaşkınlık yaşarlar. Çünkü bir kaşık çorba içtikten sonra sigarasından bir nefes çekmektedir. Bir kaşık çorba bir nefes sigara, bir kaşık çorba bir nefes sigara…

Çok yoğun çalıştığı, sık sık teftiş yaptığı bir dönemde hiç berbere gidememiş ve saçı-sakalı çok fazla uzamıştır. İş yoğunluğu azalıp berbere gider. Berber “Abi seferden mi geliyorsun?” der. Bu sözlere çok sinirlenen şair, hışımla berber koltuğundan kalkar ve bir daha hiç berbere gitmez. Saçlarını bundan sonra sadece evlendiği kadınlar kesecektir.

Süreyya Kapınak soyadını değiştirmeye karar vermiştir, yemekli bir mecliste bu fikrini yazar ve şair arkadaşlarına açar. Ancak çeşitli önerilerde bulunan arkadaşlarının önerilerini beğenmemiştir. Aynı mecliste bulunan Şairimiz öne çıkar ve soyadını “Berfe” yapmasını söyler. Bu kelimenin anlamına soran Süreyya kelimenin Kürtçede “kar” anlamına geldiğini öğrenir. Bu kelimeyi ve anlamını çok beğenen Süreyya Kapınak, soyadını değiştirir. O artık Süreyya Berfe’ydir.

Papirüs dergisini çıkarmaya karar verir, paraya sıkışmıştır. Bir gün yazıhanesine Edip Cansever gelir. Şairin en büyük aşkının getirdiği bir halıyı görür. Antikacılıkla uğraşan Edip aslında bir değeri olmayan o halıyı antikaymışçasına satın alır. Böylelikle Papirüs’e en zarif şekilde katkı sağlamıştır. O Uğruna Chevrolet’sini sattığı, edebiyat dergiciliğinde İstanbul’u aşan Papirüs’ün sahibidir.

Tomris onun en büyük bir aşkıdır. Bu aşkın öfkesi de büyüktür, bir tartışma sonrası çok sinirlenir ve birbirlerine yolladıkları tüm mektupları yırtarlar. Ve bu mektuplardaki aşk günümüze ulaşamayacaktır. Tomris’le ilişkisini bitirdikten sonra onunla gittiği hiçbir mekâna adımını atmayacaktır.

Paris’te büyük bir evhama kapılmıştır. Turgut Uyar ve Edip Cansever’in onu Türkiye’de unutturmaya çalıştığı düşünmektedir.  Kızı Ayçe ile sağlıklı bir ilişkisi yoktur. O kadar ki kızının nikâhına katılamamıştır, çünkü ona haber verilmemiştir.

Türk şiirine damgasını vuran şairin hayatı da şiiri gibi “sürreal”di. Sevdi, aşık oldu, hasret çekti, acılara katlanmaya çalıştı, çoğu kez ağladı, kıskandı ve eşsiz şiirleri bunlardan doğdu.

Hepsi ama hepsi bambaşkaydı. Şairlik duygusunun en temel aktörü annesi Gülbeyaz Seber’di. Şiire ilk adım atışını annesinin anlattığı Kerem ile Aslı hikayesine bağlar.

Muhalifi olduğu Adnan Menderes’i soruşturan ve lehine rapor yazan maliye müfettişidir, Kendi alanında kült Emmanuelle filmi için “yayına uygundur” kanaati bildiren bilirkişidir,  Yolsuzluğu önlemeye çalışırken bakana çarptığı için işinden olan Darphane Başmüdürüdür, Şemsiyeci ve Orta Doğu İktisat Bankası Yönetim Kurulu Üyesidir.

Alevi kızı Gülbeyaz’la nakliyeci Hüseyin’in, Pülümür’de doğan ama doğum günü olmayan çocuğudur. 1938’de Dersim İsyanı sonrasında ailesi  ile birlikte çocuk yaşta Bilecik’e sürgün edilmiştir.

Şair bu sürgün için şu mısraları yazmıştı:

Bizi kamyona doldurdular,

Tüfekli iki erin nezaretinde,

Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,

Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,

Tarih öncesi köpekler havlıyordu.”

Oğlu Memo çok fütursuzdu, babasıyla sürekli kavga eden Memo babasının en değerli kitaplarını çalıp sahaflara satardı. Şairin son yıllarını çekilmez hale getiren Memo bir tartışmaları sırasında babasını ağır şekilde darp ettiği idea edilir. Hastaneye kaldırılan Şair hastalık ve üzüntü sonucu birkaç gün sonra hayata veda edecektir.(1)

Asıl adı Cemalettin Seber olan Türkiye’de şiirin köşe taşlarından Cemal Süreya‘yı 27 yıl önce, 59 yaşındayken, 9 Ocak 1990’da kaybettik.

Fedai Çakır

9 Ocak 2016, İstanbul

1- Cemal Süreya’nın en uzun süre evli kaldığı, son gecesini aynı evde geçirdiği eşi ve oğlu Memo Emrah Seber’in annesi olan Zûhal Tekkanat’ın  kavga olayını kesin bir dil ile red eder.

SOL YANIM KÖMÜR KARASI

soma-gorsel

Küçük bir kız çocuğu, kocaman bir mikrofona konuşuyor.

“Kimin oluyor”

Babam öldü” toprakla oynuyor bir taraftan

“seni sever miydi”

Güzel kızım diye severdi

Annelere, eşlere, kardeşlere, babalara uzatılan mikrofonlara acı kusan yüreklerin titrek sesleri ile verilen cevaplarla doluydu mikrofonlar.

Kara
bir
iz
bırakarak
akar.
Göz yaşım karadır benim…

Bir mikrofonda bana verin bende sormak istiyorum ekran başında olan izleyicilere.

Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?”      

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum…” (Cemal Süreya)

Annem gibi şapur şupur öpmeyen ama öptü mü öpüşü unutamayan bir adamı ben Çapa’nın soğuk ameliyat masasında bırakmıştım.

Babam’la vedalaşmamıştım, ona ölümü konduramadığım dan herkes helalleşirken ben helalleşmemiştim.

Soğuk morgun soğuk mermer taşlarına sırtımı dayamış çok ağlamıştım çok, babamı kaybetmiştim babamı.

Bu gün de çok ağlıyorum babam. Soma da benim gibi veda etmeden babasını kaybeden çocukların babalarına ağlıyorum.

Onlar da helalleşmediler babalarıyla onlarda ölümü konduramadılar babalarına…

KÖMÜR MÜ? ÖMÜR MÜ?

Bir ölüm bekler
Ta toprağın derinlerinde

Bir aş bekler
Eş ile çocuk parçası

Ölme demek kolay
Yaşamak hayatta kalmak zor

Ölüm bulmuşsa derinlerde
Sol yanım kalır yeryüzünde

Ölüm bulmuşsa derinlerde
Sol yanım kalmıştır sizinle

Öldüm ben taaaaa derinde
Kalbim ise sizlerle…

 

Fedai Çakır

16 Mayıs 2014, İstanbul

 

 

 

 

 

GÜZEL İNSANLARIN, GÜZEL DÜŞÜNCELERİ

e1fa67_e7f63f8ef6d94827bf896a8fee5552ff

Sosyal medya ile güzel düşünceleri olan insanların bu güzel düşüncelerine ulaşmak da daha kolaylaştı. Facebook’da özellikle bu insanların sözlerini paylaşarak binlerce üyeye ulaşan sayfaları görmek mümkün.

Mesela bir çok insanın yaşam tarzı ile hayranlık uyandıran Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujıca’ı Türkiye’de tanımayan yok. Bir zamanlar ülkeye girmesi yasak olan, vatan haini ilan edilen Nazım Hikmet’in düşüncelerini sayfalarda görmek ve en çok beğenileri de aldığına şahit olmak kaderin bir oyunu gibi.

Cemal Süreya’nın, Özdemir Asaf’ın ve daha bir çok şairin dizlerinden öğreniyoruz aşk’ı.

“İnsan kötüydü, kitaplara sığındım” diyen Cemil Meriç ile sanki kitapları tekrar keşfediyoruz.

Dizlerinde saf aşk’ı temsil eden şairlerin paylaşılan şiirlerini sözlerini hayran hayran okurken bir taraftan da saf olmayan ilişkileri yaşamakta nerden çıktı.

Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujıca’ın hayat felsefesi olan dünya malına tamah etme, ihtiyacın olan kadar ile yetin kalanını paylaş felsefesine hayran hayran okurken, sabahın köründe kalkıp daha büyük bir ev, daha lüks bir araba için geçe gündüz demeden çalışma da neden?

Nazım’ın aşk ve vatan üzerine dizlerini okurken kendinden geçen bu toplum, vatanın kutuplaşıp bölünmesine sessiz kalacak kadar da duyarsızlaşmış. Hani nerede vatan sevgisi, toprak aşkı…

Mevlana, Hacı Bektaş Veli ile tanışan yepyeni bir toplum ile karşı karşıyayız. Sayfanızda Mevlana’nın bir sözünü paylaşın beğenileriniz tavan yapıyor. Peki sevgi tohumları ile yüklü olan Mevlana, Hacı Bektaş Veli öğretilerine karşın insanlar akrabalarını bile düşüncelerinden dolayı facebook’dan silmeler küsmeler, kin gütmeler neden?

İşte tam burada susup düşünüyorum manasız anlamazsız gelen bu davranış şeklinin karşısında susup sadece düşünüyorum… Din ile yatıp kalkan bir kesim, sanat ve edebiyattan bi haber bir kesim, Milli değerlerini hiçe sayan kendi kurucunsa küfürler eden bir kesim. V.s.

Toplu olarak bir arada sıkışmış tıkış tıkış bir toplum olarak yaşıyoruz ve bizler;

sevgi, saygı paylaşma duygularımızı kaybetmişiz.

Paylaşmayı facebook’da kendi zaman tüneline paylaş olarak algılayan bir toplum yok olmaya mahkumdur…

Güzel insanlar ve Güzel düşünceleri iyi ki varsınız…

 

 

Fedai Çakır

10 Nisan 2014, İstanbul