Kategori arşivi: Genel

ÖLÜMLERLE BARIŞIK OLMA

gaziantep patlaması

Her yerde bombalar patlarken telaşlanır anne ve babalar sanki kendileri yanlarında bomba patlasa ölmeyecekmiş gibi.

Anne olmak Baba olmanın gereğidir kendini değil evladını düşünmek. Evlat dışarıdayken içinde hep bir kaygı var ise işte o zaman yaşanmaz bir topraklardasındır.

Bu topraklara anneler babalar askere gönderdiği kınalı Mehmetçik için kaygılanmıştır her daim, bu memlekette anneler babalar 18’ini doldurmuş başka şehirde üniversite okumaya giden kızının, oğlunun kaygısını yaşamıştır.

Anne, baba olmak daha da zordur bu memlekette artık. Bakkala gönderdiğin evladın için de kaygılanırsın artık, arkadaşları ile dışarı çıkan oğlun  yada kızın için de kaygılanırsın. Kaygıların sonu yok gibidir artık düğüne giden amcan, teyzen, akrabaların komşuların için de kaygılanmalısın.

AVM’lerden uzak dur, kalabalık caddelere girme, toplu insanların olduğu yerden kaçın vs. mümkünse insanlardan kaç der gibi patlar memleketimde bombalar.

Uzaklar diye bir yer varmış, herkes oraya gitmek istiyor o uzaklarda insanlar daha azmış gibi gelir insana, sanki oralarda daha çok huzur ve mutluluk varmış gibi, hani o uzaklarda insanlar hep mutludur.

Uzak yakın fark yoktur aslında yaşadığımız yerlerin. Yaşadığımız yerleri cennette yapan da, cehennemde yapan da biz insanlarız.  “Rüzgar eken fırtına biçer” derya ata sözü. İşte tamda öyle Rüzgar ektik şimdiye kadar.  Şimdi ise Fırtınası bizi yerden yere vuruyor.

Yıllarca PKK ile savaşan bir ülke sınırlarını bu kadar hoyratça açmalıydı, milyonlarca insanı kontrolsüzce kendi topraklarının içlerine göndermemeliydi. Bunları ilk kez bu gün yazmıyorum ayrıca bunlar ilk söyleyen yada yazanda ben değilim. Bir çok insan benim gibi düşünüp dillendirdi. Aklın yolu bir aslında.

Etrafınız bir çok terör örgütü, marjinal gruplarla çevriliyse bu kadar rahat geçit vermemelisiniz insanlara. Verirseniz işte buna Rüzgar ekme deniyor.

Milyonların içinde kaç tane radikal marjinal insanlar girdi ülkemize, kaç terör grubu hücreler oluşturdu ülkemizde. Kaç patlamaya hazır canlı bomba var topraklarımızda? Hepsi birer ? olarak kalacak şimdilik.

Son zamanlarda sık sık parklarda rast geldiğim yeni bir gençlik var 14-15 yaşlarında. Türkçe konuşmuyorlar belli ki ayak uydurmaya çalışıyorlar yeni geldikleri bu topraklara. Etrafları zengin paralı Türk vatandaşları ile dolu en azından onlardan zengin. Bu gençlerin eğitimleri desen eğitimler yetersiz, bu gençlerin gelecekte iş bulma ihtimali mi desen yok denecek kadar az.

Sorarım size bu gençlerin kaç tanesi düşecek marjinal, radikal grupların eline.

Masum insanlarımız her gün ölüyor, askerimiz polisimiz her dakika zayiat veriyor, içten dıştan düşmanlar altımızı oyuyor, bizler ise inanın hala rüzgar ekmeye devam ediyoruz.

Anneler babalar hadi evlatları göndermediler avm’lere, kalabalık sokaklara, işe, bakkala düğüne. Korudular onları bombalardan mermilerden.

Bombalar patlayacak, mermiler sıkılacak kahpece, babalar analar evlatsız yada evlatlar babasız anasız kalacak.

Ölümleri kanıksama Türkiye’m.

 

Fedai Çakır

22 Ağustos 2016, İstanbul

 

SAGANAK YAĞAN YAĞMUR İLE SAÇAĞIN ALTINA KAÇAN İNSANLAR

KARS'TA SAĞANAK YAĞMUR CADDELERİ SULAR ALTINDA BIRAKTI

Sağanak yağmur yağarken illa bir sokakta yakalanmışlığınız vardır. Bir evin, bir dükkanın saçağının altına sığınırız hemencecik. O an yolda kim varsa oda o saçağın altına kaçar. Bir iki derken bazen saçağın altının uygunluğu, büyüklüğüne göre 5-10 kişi oluveririz. Biraz ilerde ki saçağın altında da vardır 3-5 kişi biraz daha ilerdekinin de de.

Saçağın altına kaçarken insanlar birbirlerinin cinsiyetine, ırkına, dinine diline bakmadan sadece yağan sağanak yağmurdan kaçmak için bir araya gelirler.

Saçağın altı bazen bir asansör’de olduğu gibi sessizlik hakimdir, bazen de oflamaların yükseldiği, bazen de sohbetlerin oluştuğu bir alana dönüşüverir.

Ama bütün bu bir arada toplanmaların ve yaşananların tek bir sebebi vardır oda gökten bardaktan boşalırcasına yağan yağmurdur.

15 Temmuz gecesi gökten yağan sağanak yağmur etkisi yaratan bir olay olmuştur. Gülen Cemaati ((FETÖ/PDY) Fethullahçı Terör Örgütü ve Paralel Devlet yapılanması) yıllardır devletin içinde sanki bulutların içinde biriken su tanecikleri gibi birikmiş halkın üstüne kabus gibi; Kan, şiddet ve ölüm olarak sağanak şekilde yağmıştır.

FETÖ yağmuru ile aynı saçağın altına toplandı insanlar  birbirinin cinsiyetine, ırkına, dinine ve diline bakmadan.

Aslında demem odur ki yağmur durması yada azalması ile saçağın altından çıkar insanlar birer birer ve koşar adımlarla kaçarcasına uzaklaşır o saçağın altında ki birlik ve beraberlikten.

Siyasi parti liderleri de 7 Ağustos’ta ülke genelin de yapılan demokrasi mitinginde aynı saçağın altına girdiler. Siyaset yapmadan, görüş, fikir ayrımı yapmadan herkesin orada toplanmasına neden olan belaya karşı ortak duruş göstermek için.

Halk olarak, siyasiler olarak bizlere düşen ise; yağmur ile oluşan seli, sökülen mazgalları, sökülen kaldırım taşlarını, su basan evleri dükkanları unutmamak.

Yağmur azaldı, saçağın altından çıkacaktır birer birer siyasiler.

Nazım Hikmet yazmış bu günü geçmişten / geleceğe ;

“Ölenler

dövüşerek öldüler;

güneşe gömüldüler.

Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!”

 

Fedai Çakır

8 Ağustos 2016, İstanbul

 

 

 

 

Hayat bize; Bir UMUT, Bir UNUT olmasın.

moloz

15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın halka sokağa çıkın darbeye engel olun çağrısı ile başlayan “Demokrasi nöbeti” ile verilmesi gereken mesaj yeterince verilmiştir.

Hasdal Askeri kışlasının önünden geçerken moloz kamyonları ve İETT otobüslerinin kışlanın kapısında hala duruyor olması da bir çok yazarın söylediği ve yazdığı gibi beni de rencide ediyor. Birincisi o araçlar tanka tüfeğe karşı gelebilecek araçlar değil ikincisi ise askere, “kışlanda dur bak halk olarak biz buna karşıyız” demenin yolu yöntemi olmaktan uzak.

Halk 15 temmuz akşamı canını ortaya koyarak askere “kışlanda dur bak halk olarak biz buna karşıyız” demiştir. Ondan sonra meydanlara ayrım yapmadan çıkıp meydanlarda Demokrasi nöbeti tutarak da askere “kışlanda dur bak halk olarak biz buna karşıyız” demiştir.

Gezi parkının yıkım kararı ile halkın masumane başlayan eylemi uzadıkça başka unsurların devreye girmesi ile o masumiyetini kaybetmiş ve yapılan algı yöntemi ile neredeyse terörist eylem olarak algılanmaya başlamıştır. Güzel başlayan şeyler tadında kaldığında güzelliğini korumaya devam etmektedir.

Demokrasi Nöbetlerinde o bütünleyici, birleştirici yönünü kaybetmeye başlamıştır. Halk normal yaşantısına, ticaretine, eğitimine, işine dönmek istemektedir. Bütün halka mal olan bu nöbetle artık bir partinin (AKP) mitingi, gövde gösterisi halini almıştır. 7 Ağustos Yeni kapı mitinginin yapılması da bunu tescillemiştir.

Diyebilirsiniz ki ne var bunda?

Elbette her parti miting yapabilmeli, meydanlara çıkabilmeli. Ancak bütün halka mal olan barış, hoşgörü ve bütünleyici yanı bulunan “Demokrasi nöbetleri” bu haliyle bırakılsaydı. Güç gösterisi değil de bütünleyici birleştirici hali ile kalabilseydi.

Kısaca tadında bırakılsaydı.

Gerçekten hale darbe tehlikesi var mı?

Televizyonlarda ki yorumcuların, tutuklananların çokluğuna, görevden uzaklaştırılanların binlerce insanı kapsamasına bakılırsa kökü kurumuş gibi. Acaba öyle mi?

Böylesine her yere atama yapan bir yapının belediye başkanlarını da atama yapmış olması olası. Daha seçilmiş insanlar olduğundan mıdır nedir bilinmez belediyelere el atılmadı. Unutmamak lazım belediyeler önemli bir güç.

Askerin üst komuta yapınsın aynı durması ve 15 Temmuz gecesi bu kademenin davranış şekilleri bir çok kişi tarafından şüpheli çelişki ile bakılmasını da unutmak lazım.

Tuğ general kademsinin neredeyse bu yapının içinde olduğunu düşünürsek hala ordunun içinde yapının olması da olası, sadece ordu değil emniyetin içinde de.

CNN Türk’e canlı yayına bağlanan ve halen bir mahkemenin başkanı olan hakimin yargı içinde hala 2000’e yakın hakim ve savcı var demesi de manidar.

Toplumun içinde bu yapılandırmaya sıcak bakan sempati ile bakan kalıntılarının da olduğu aşikardır.

Demokrasi nöbetlerini tadında bırakabiliriz, kışlaların önünden moloz kamyonlarını da kaldırabiliriz ama tedbiri de elden bırakmamak lazım.

15 Temmuz’un kayıpları çok oldu ama kazandırdığı daha da çok oldu. Uzun zamandır hasret kaldığımız birliktelik ruhuna sahibiz.  Bunu koruyabilirsek toplumsal barış, huzur bizlerle olur.

Bizlere lazım olan bir tutam UMUT idi. Bunu da elimizden almayın.

Hayat bize; Bir UMUT, Bir UNUT olmasın.

Fedai Çakır

1 Ağustos 2016, İstanbul

ÇOK ŞEY YAZILDI, ÇOK ŞEYDE YAZILACAK DA

darbe-ve-darbe-girisimleri

Eyüp Sultanlı olmak; “yarı hacı” olmak der bazıları, bazıları da ayıp şeyler der ama biz o kısmı hiçbir zaman üstümüze alınmadık alınmayız da. Bizim için Eyüplü olmak ayrıcalıklı olmak bambaşka  biri olmak demek. Milyonlara varan nüfusu olsa da bizler Eyüp meydanı ve çevresinde ki insanlar olarak birbirimizi tanırız.  Okul arkadaşı, mahalle arkadaşı çocukluk arkadaşı yada esnaflığından tanışırız.

Şu sıralar 15 Temmuzda yaşananlardan dolayı hararetli sohbetler olacaktı bahçeli kahvehanemiz de, eğer yıkılıp otopark olmasaydı. Onun bahçesinde bizler darbeleri yaşadık, yeni kurulan veya yıkılan hükümetlere tanıklık ettik, Evet mi? Hayır mı? basacaksın diye referandumlarda kapıştık o bahçede,  askere giden arkadaşlarımızı da uğurladık o kahvehanenin bahçesinde teskere alıp gelenleri de. Kasımpaşa’dan askeri üniformamla eve gitmeden o bahçeye çok uğramışlığım vardır, hatta yakın birliklere düşüp de elinde tüfeğiyle gelen arkadaşlarımız bile olmuştur.  Bizim için orası ikinci bir aile yuvası gibiydi.

Aramızdan nedenleri farklıda olsa Fettulah Gülen cemaatine veya başka cemaatlere katılanlar da oldu elbette. Koca Eyüp Sultan burası. Bazıları çocuklarının eğitimi için kaptırdı kendini, bazıları ise iş hayatında ilerlemek için kaptırdı kendini bu cemaatlere. Şimdi anladık ki bazıları da devlette yükselmek için kaptırmış kendini.

El üstünde tutulduğu dönemlerde de çıkıp herkesin içinde bu cemaatler terör örgütü, en büyüğü de teşkilatlanması ile Gülen cemaati diye söylendim. Lakin dinleyenler güldü geçti, gaileye bile alan olmadı.

Bu gün haklı çıkmaktan hiç mutlu değilim.

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve onun temsil ettiği parti AKP’yi sevin yada sevmeyin ama bilin ki bu  gün terör örgütü denen bu yapılanmayı ancak bu parti ve onun doğal lideri Recep tayip Erdoğan yok edebilirdi.

Dini söylemlerimizden birini söyleyeyim hemen “her şerden bir hayır, her zorluktan bir ders çıkaralım”

AKP hükümetini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın  bütün iktidarda olduğu süre içinde yaptıkların en büyük icraat budur. Köprüler, yollar, ekonomi vs. hepsi bunun yanında hiçtir.

Yazımı okuyanların içinde hemen eleştirmeye başlayıp, beni ağır şekilde eleştirmeye başlayanların olduğunu yukarda ki paragrafları yazdığımda duyar gibi oldum.  Bu yazıyı her siyasi görüşten olan, her partiden insanlar eleştirecek. Yazının ucu herkese dokunuyor çünkü.

Dedim ya sevin yada sevmeyin gerçek budur beyler ve bayanlar.

Şimdi asıl almamız gereken derse gelelim. Bundan sonra neler yapılmalı ki toplumsal barış, huzur, toplumsal siyaset tekrar kurulabilsin.

  • Gülen Cemaati ((FETÖ/PDY) Fethullahçı Terör Örgütü ve Paralel Devlet yapılanması) yerine başka cemaatlerin adamlarını yerleştirmek gibi hataya düşmeyelim. İşi ehliyle yapanlara verelim.
  • Var olan Cemaatlerin yapılanmalarının da mercek altına yavaş yavaş almanın zamanı gelmiştir. Diyanet işlerine özellikle bu konularda çok iş düşmektedir.
  • Yaşananlardan gördük ki eğitim çok önemli ve eğitime devlet dışından el atılması çok tehlikeli. Millet, devlet düşmanı yetişmemesi için yapılması gereken eğitim de yargı gibi bağımsız olmalı ve ellerden uzak olması sağlanmalı. Eğitim birilerinin insafına asla bırakılmamalı. Milli Eğitim Bakanlığına bu konuda çok iş düşmektedir.
  • İktidar olan siyasi partilerin sadece kendisine oy veren değil vermeyenlerinde kaygılarının giderilmesi için gereken adımları atmalı. Gençler gelecek, işçi iş, anne baba evladının eğitimini, asker yada polis eşi eşinin evine sağ salim dönüp dönmeyeceği kaygısını yaşamamalı.
  • Rejim değişliği olu mu?, orta doğu gibi olur muyuz, baş kesen, derebeyi düzenleri bu ülkede olur mu kaygılarının önüne geçmek için bir an önce yeni bir Anayasanın yapılması şarttır. Üzerinde uzlaşma sağlanmış bir anayasanın.
  • Yargıda yaşanan kumpaslar ile iyice derinleşen adalet duygusunun yeniden ülkede tesis edilmesi için adımlar atılmalı. Adalet bir gün hepimize lazım olacağını 15 Temmuz darbecilerinin yaşadıklarından anlamış olmalıyız. Balyoz, Ergenekon davalarını tertipleyip adalet ile oynayanlar bu gün yargının elindedirler. Bu gün adalet onlara lazım olmuştur.
  • Ekonomi için ara ara çıkarılan yapılandırmaların artık derinleşmiş vergi borcu ve yasakları, çek, senet, su, elektrik, banka borçları gibi bir çok konuda toplumu baskı altına almıştır. Toplumun bu kadar zor dönemleri aşarken ekonomik anlamda yeniden nefes alması için kapsamlı bir af olmalı ve bozulan siciller içinde sicil affı da bunu kapsamalıdır.
  • Ceza evleri ekonomik, adi suçlardan yatanlarla dolup taşmaktadır. Toplumsal barış için genel af çıkarılmalı. Elbette bu af darbecileri, tecavüzcüleri, teröre /silaha bulaşmışları kapsamamalı.
  • Terör evet teröre çözüm bulunmalı, şartsız şurtsuz silah bırakılması ile tekrar çözüm süreci konuşulmalı.
  • Dış politika yeniden ele alınmalı, komşu ülkelerde barış için yapılması ne gerekiyorsa masaya yatırılmalı.
  • Siyasi tartışmalar yumuşak, küfürsüz, fanatikleşmeden, ülke ve millet yararına olacak şekilde yapılmalı.

15 temmuz gecesi darbeye dur diye her görüşten her kesimden insanlara teşekkürler. Çok soru işareti ile kafası dolanlar da bir gün gelecek sorularına yavaş yavaş cevaplar bulunacaktır. Lakin ne olursa olsun, en kötü sivil yönetim darbe ile gelen yönetimden iyidir.

Sevgi ve saygı kıbleniz olsun.

 

Fedai Çakır

25 Temmuz 2016, İstanbul

KAYGILAR

kaygılar

Bir şeyler yazmak için oturdum bilgisayarın başına. Her hafta köşem için yazmam gerekiyor. Laf olsun diye yazamaycağınza göre yazdıklarınızın okunması daha da önemlisi okuyanın da sizin yazdıklarınızdan bir şeyler anlamsı lazım.

Ne yazayım diye düşünürken aklına geldi. Son zamanlarda yaşanan olaylardan psikolojisi bozulan oğlumun ve yeğenlerimin gelecek kaygılarını yazayım dedim. Aman kime ne senin oğlunun yeğeninin ve Türk gençliğinin gelecek korkusundan, kaygılanmasından.

Patlayan bombalar ile sokağa çıkmaya, kalabalık olan yerlere gitmeye şüphe ile bakan paranoya geçiren toplun ruh halini yazayım dedim. dışarıda ki çocuğunun eve dönüşünü bekleyen annenin ruh halini. Aman ya dedim kime ne  toplumun kaygılarından, kalabalık bir meydandan geçerken akşam eve sağ salim dönecek mi diye düşünülen çocuklardan, işten eve dönmeye çalışan babalardan.

Şehirlerin, doğuda görev yapan askerin, polisin ruh halini yazayım dedim. Onların ailelerinin akrabalarının bakış açılarını yazayım iyi bir konu dedim. Sonra ama ya dedim kime ne ki şehit olmuş, vurulmuş sıradanlaşmışken her şey yazsan ne olacak dedim.

Toplumumun her konuda kaygıları var;

Gençlerin gelecek kaygısı,

Annenin çocuğunun eşinin eve dönüp dönmeyecek kaygısı,

Askerin teskere kaygısı,

Polisin can kaygısı,

İşçinin iş korkusu,

Siyasetçinin koltuk kaygısı.

Kaygılar o kadar çok ki, bunlar en basitleri. Sizinde kaygılarınız var tıp ki benim kaygılarım olduğu gibi.

O kadar kaygılarımın yanında artık kafamda bir çok soru işareti de oluştu.

15 Temmuzda yaşanan sıra dışı olaylardan sonra ki bu ilk yazım. Askerin kışladan çıkmasını hiçbir şekilde onaylamam mümkün değil. Yaşananlar hakkında kafamda binlerce soru (?) var. Bir gün çözebilirsem bu konuyu da yazmayı denerim.

Fedai Çakır

18 Temmuz 2016, İstabul