KADINIM

1234086-14

Aslında insanları anlamak için eğitim almış, insanları anlıyor ise de kendini pek anlayamamış bir kadındı o.

Kendini anlamak için çaba harcamaktansa ürkek bir kuş, pıt pıt yüreği atan başı okşanası bir kadındı o.

Küçükken bir güvercin girmişti yaşadığımız gecekondunun penceresinden, kedim pamuk bir hamlede atlamıştı onun üstüne, güvercini almıştım kedi Pamuk’un elinden. O günün akşamı öğrendim korkudan pıt pıt atan kuşun yaşamadığı. İşte o yüzden çok sevilmeli o kadın.

Güzellik desen güzel, kültür desen kültür, erkeler koşar peşinden o kaçar içten bir his ile derinden, yaşamışlıktır onu inciten.

Her kadın gibi de onun isteği de sevmek sevilmek, aldatmadan / aldatılmadan yaşamak.

Korkar hep insanın var olan ikinci yüzünden, çocukça masallar olmalı onun için, içinde yalan olmayan ama hayallerini süsleyen.

Akıllı, güzel ama yaralı kadındı o. Adına şiirler yazılası kadınlardandır o.

Ben sana yazsam yazsam aşkı’ı

Tutkuyu yazmak isterim…

Yazsam yazsam uykusuz özlemleri yazarım…

 

Yazsam yazsam yanımda olamadığın zamanın

Sol yanıma verdiği ızdırabı yazarım…

Yazdıklarım şiir olur,

İçimdeki ateş ise aşk…”

 

Akıyorum taaa derinden derinden..

Sana doğru akan nedir bilmiyor…

Akıyorum işte taaa derinden derinden

 

Fedai Çakır

6 Ekim 2016, İstanbul

DEVE Mİ DEDİ BİRİ

sinan çetin

Gariplikler ülkesi Türkiye, gün geçmiyor ki garip, sıra dışı şeyler olmasın. O kadar çok kanıksadık ki bazı şeyleri, Mesela;

– Her gün vurulan asker yada polislere,

– Yol ortasında kadını döven yada silahını çekip vuran adamları,

– Meydanlarda, insanların çok olduğu yerlerde patlayan bombaları,

– Küçük yaşta kızlara sulanan, taciz eden tecavüzcü koca koca adamları,

– Dün farklı bu gün farklı konuşan siyasileri,

– Adaleti olmayan adalet saraylarını,

– Adam ezip ceza almadan yada aldığı cezası  çok az olup yattığına sayılan şoförleri.

KANIKSADIK.

Hemen Aklınıza Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin geldi muhtemelen. Halbuki bu yaşanan olaylar yıllarca devam ediyor üstelik de ilk değil ülkemizde.  Mesela Bağdat caddesin de alkollü sürücü tarafından öldürülen Suat Ayöz olayın da olduğu gibi. 9 Nisan 2006’da  çarpan aracın sahibi önce ortalıktan yok olmuş, sonra 6 gün sonra teslim olmuş malum az bir ceza ile oda salınanlardan arasındaydı. Ablası Yeşim’i yekinen tanırım kardeşinin acısını hep taze tutar. Birde Kardeşinin adına “Suat Ayöz Trafik Mağdurları Derneği” derneği kurdu.  Bu ve bunlara benzer davaların peşinde koştular ülkede adalet sağlansın diye çabaladılar / çabalıyorlar da.

Biraz google’da arattırsanız Türkiye’de Rüzgar Çetin olayına benzeyen yüzlerce vaka bulabilirsiniz, sadece o vakalarda ünlü bir babanın oğlu yoktur. O yüzden de basında çok yer almamıştır.

Özellikle sosyal medya’da bu olaya kızan kızana azgına gelenleri söyleyen söyleyene. Ben de elbette kızanlardanım.

Tek kızamadığım Sinan Çetin’in oğlunu göğsüne dayadığı fotoğraf.  O baba.

Bir baba çocuk kötü bir şey yaptı diye silse silemez atsa atamaz.  Onun çocuğu için mücadele etmesini, gerekirse para akıtmasını anlayabilirim ama hukukun salmasını elbette anlayamam.

Kızacaksanız Sinan Çetin’e değil adalet sistemine, kanun koyuculara kızın.

Hani dedik ya kanıksadık bazı şeyleri diye;

– Dünya’nın en pahalı akaryakıtını kullanmayı,

– 1300 TL askeri ücretin olduğu bir şehirde kiraların en az 1.000 TL’den başlamasını,

– 50 TL’lik faturadan dolayı (telefon, elektrik, doğalgaz, su) kesilen hizmet için 20 TL açma kapama ücreti ödemek gibi,

Dijitürk, D samart ve Telefon operatörlerinin satarken yüzümüze gülmesine ama kapatırken ağır faturalarla  ve evraklarla gel demesine,

– 18 TL’lik elektrik tükettiğimiz halde 86 TL’lik fatura gelmesini.

KANIKSADIK.

Bu Elektrik faturaların da en çok da TRT payı yok mu? İşte o pay Müslüman  inancına göre Haram zıkkım.

Reklam geliri desen gayet iyi olan, yüzlerce özel Televizyon kanalı varken onlarca ayrı ayrı kanallar kuran TRT’yi hala vatandaşa  (çoğu 1300 TL askeri ücretle çalışan) finanse ettirmelerini anlamakta güçlük çeken bir tek ben miyim.

Yok yok deveye diken misali bizler bir çok şeyi gayet KANIKSADIK. Yazık değil mi?

Fedai Çakır

6 Ekim 2016, İstanbul